4.4.09

bu köşe kış köşesi, şu köşe yaz köşesi

Baharlarda evin düzeni, yaşam odamın (başka evlerde bu mekana salon/misafir odası deniyor) tasarımı, renkleri, içindeki eşyaların yerleri konusunda bir "dellenme" hali hasıl oluyor bende.

Hani mümkün olsa bütün eşyaları kapının önüne koyup, dört duvar arasında -minimum- ayrıntılandırılmış bir ortam yaratarak yaşamak niyetindeyim. Bunu bir türlü ( ya da dilediğim derecede) başaramıyorum. Olanla yetinmek ve işlevsel olmayan herşeyden kurtulmak hevesi uzun zamandır dolanıyor zihnimde, küçük adımlarla / tilki gözlerle çeliyor aklımı. Kalabalık (insan kalabalığı, düşünce kalabalığı, eşya kalabalığı, duygu kalabalığı) artık çok yoruyor beni, biliyorum.

Bir kaç haftadır pencereye / ışığa yaklaşmak, güneşe yanaşmak isteği var içimde. Yazmam gerekenleri (buradakileri değil, akademik olanları kastediyorum) ortaya dökmem, biriktirdiklerimi kitaba dönüştürmem için sanki pencereye uzak bu köşeden kalkıp, (güneş enerjisi ile çalışan hesap makineleri gibi) şimdi bitkilerin işgal ettiği karşı köşeye taşınmalıyım.


-bu köşe kış köşesi, şu köşe yaz köşesi- diye tutturuyorum kendi kendime. Tutturunca da, dipten temelden bir değişiklik için uygulanması pek zor planlar yapmaya başlıyorum. Oysa hiçbir plan çok uzun vadeli olmamalı, bir gün içinde / bir haftasonu süresince gerçekleştirilip, hemen içinde yaşanmaya başlanmalı. -Uzun vadeli planlar "şimdilik" gidilemeyen / yaşanmayan evler için yapılabilir ancak- diyorum kendi kendime ( Karşıyaka'da denize karşı bir çalışma masası, Bostancı'da duvarları kitaplıkla kaplı bir çatı odası); ama bir an önce de o evlere gidilip yaşanmalı... Değil mi ki zaman duruyor (!), biz onun içinden hızla geçiyoruz, nerede, nasıl, kimlerle geçtiğimiz / geçerken ne yaptığımız, ne kadar mutlu / mutsuz olduğumuz aslolan.


Kitaplarımın sayısı arttıkça, onları nasıl saklamam / korumam / dizmem / gruplandırmam gerektiğini düşünüyorum; benimkiler ne ki, ya babacığımın kitapları... Bazen öyle geliyor ki bana, aile yadigarı olan arşivi değerlendirmeye / yazmaya / belgelemeye / kataloglamaya şimdi başlasam, ömrüm ancak yeter sonuçlarını görmeye.


Birazdan bu pencereyi kapatıp, yaşam odamı alt üst edecek değişiklikler yapmaya gideceğim. Bu sırada -gözden çıkaracaklarıma- , kapının önüne koymak istediklerime de karar vereceğim. Kullanmadığım, artık kullanmak istemediğim, ya da benim için hayatı "kalabalık" eden nesneleri bir kumbarada biriktireceğim. Bu nesneleri kumbaraya atarken, her birinin "bendeki öyküsünü" yazmayı da ihmal etmeyeceğim. Kumbara "birfincanyaseminçayı"na eklenecek. Kumbarada birikenlerden sevip, beğendiği olanlar bana haber uçurur ve beğendikleri nesneye kendilerince bir değer biçmeye üşenmezlerse, nesne onların olacak. Böylece ben tenhalaşırken, okurlar kalabalıklaşacak...


Akşama / sabaha, içinde köşe kapmaca oynadığım yaşam odamın -yaz köşesinden- yazmak hevesi ile gidiyorum; "tebdil-i mekânda ferahlık vardır" sözünü hayata geçiremeyen herkese önerilir, yaşadığınız odadaki eşyaların yerlerini değiştirin / bahar geldi - yaz kapıda / denize karşı olmasa da pencerelerinize yanaşın. Hiç olmadı pencere önüne sıralanmış sardunya saksılarına daha yakın olur, çiçekleri ile gözgöze gelirsiniz..

hk, 4.3.2009

Hiç yorum yok:

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü