Banu, hani benim sevgili / yetenekli / becerikli / yaratıcı dostum, Kalpazankaya serçelerinin masalsı resimi ardından göndermiş "meraklı arkadaş"larından birini bana...
İzmir kumrularının "gu guuu cuk, gu guuu cuk"larına alışkın olduğu halde ( ki anneciğim derdi ki, "sabah sessizliğinde hiç aralıksız 9-10 kez "gu guuu cuk"ladı mı bir kumru, yaz gelmiş demektir"), bu kızıl gözlü, kızıl kahverengi tüylü kumruların merakına alışamadığını söylüyordu gülümseyerek... ( bazen kağıt üzerinde de gülümsüyor yazılan sözcükler)
Bu meraklı İstanbullu kuş aklıma seneler önce dede evinin bahçesindeki mor salkımın dallarına "salıncaklı" bir yuva yapan kumruları getirdi. Upuzun ve kuru iki dalın arasına taşıyıp, yastık gibi yerleştirdiği çalı çırpıdan kurulu yuvanın içinde bir o yana, bir bu yana salınarak büyütmüşlerdi yavrularını. Anneciğim bu yuvanın "entipüf"lüğüne kızıp, "bu kadın yavrularını yuvadan düşürecek", diye pek telaşlanmıştı o sonbahar. Güneş filbahrinin, leylak ağacının ve mor salkımın dalları arasından süzülerek geliyor; hüzünlü ama bir o kadar da huzurlu akşam saatlerinde, bir zamanlar anneannemin anneciğimle söyleştikleri oturma odasının duvarlarını bal rengi bir ışıkla aydınlatıyordu.
Bu saatlerde yemek odasından bir kaç basamakla inilen ve bahçeye açılan küçük mutfakta Türk kahvesi pişirilir, anneciğimin İzmir'de hep hasretini çektiği mahlepli paskalya çöreği (daima Beyaz Fırın'dan alınan) ve İstanbul halkalarıyla kahve keyfi yapılırdı. Paskalya çöreğinin Türk kahvesi ile birleşen o hafif tatlı kezzeti bize İstanbul'da, birlikte ve mutlu olduğumuzu hatırlatır, sadece zihinlerde ve usulca bu birliktelik anı için şükredilirdi.
Anneciğim yaşlanırken giderek daha çok benzediği ve benim O'nu anlatışımdaki hasreti hiç de aratmayan bir şefkatle andığı İclâl anneannemin yanındadır şimdi. Anne kız, o mahzun ve meleksi tebessümleri ile, elele gözgöze olmalılar.
Ve bu iki güzel, fedakâr, mağrur kadının cennetindeki salıncaklı yuvalarında tüyleri kızıl kumrular "Üsküdar'a gidelim" diyorlardır yine, "Üsküdar'a gidelim"...
hk, 21.9.2007
derinnot: BanuÖzerEren'in tasarlayıp diktiği ve "sohbet günleri" adını verdiği (üzerinde tombul bir serçeyle söyleşen genç bir kadının yer aldığı) güzelim -şekerçanta-yı bana "yaz hediyesi" olarak almıştı geçen bahar anneciğim. Biz uzak şehirlerde yaşadığımız için, hep benden kendisine haber taşıyan kuşlar olduğunu söylerdi zira.