18.9.07

Çengi

gittigidiyor kedisi, sahibinin objektifinden
Bir konser dönüşü, yağmurlu ve soğuk bir İstanbul gecesinde anneciğimle dedemin peşine takılan yavru kedinin öyküsünü kimbilir kaç kez aynı mutlulukla dinlemişimdir Pazar öğle yemeğinin ardından.
İlkokul çağımdan itibaren Pazar günlerine ait anımsadığım, en sevgili ritüeldi bu: Anneciğim kendi çocukluk ve ilk gençlik anılarını anlatır, kurduğu cümleler yavaş yavaş o günlerin İstanbul görüntülerini gözlerimin önüne getirir, bir film sahnesi gibi canlanan hayaller; öykülerin hep aynı yerinde salınıveren kahkahalar, ya da gözleri buğulayan hüzünler anneciğimin müşvik ve tatlı sesiyle bambaşka bir anlam kazanırdı. Sanki o öyküleri diğer kahramanlarından dinlesem bu denli sevmeyecek, onların cümleleri yerine hep anneciğimin kurduklarını özleyecektim.
Zaman zaman anneciğimin sesinden kaydetmeyi, ya da O'nun "inci gibi" elyazısı ile bir deftere yazmasını arzu ettiğim bu birbirinden güzel hatıraların artık sadece benim aklımda kaldığı kadarıyla bilinecek olması ne yazık...
O yavru kediciğin gizlice eve alınmasını, anneannemin suç ortaklığı ile dedemden saklanarak beslenmesini, tüylerinin uzunluğu, gözlerinin güzelliği ve oyunbazlığını anlata anlata bitiremezdi anneciğim. Sonradan dedemin de çok sevdiği, evde kalmasına karar verilen ve adı "Çengi" konulan bu kedicik, yavruları karnında ölüp de kanı zehirlenince hayata veda etmiş; günlerce ağlayan anneciğim ve anneannemin bu hallerine dayanamayan dedem, bir daha ev içinde kedi beslenmesine izin vermemiş.
Umarım Çengi yine anneciğimin kucağında oturuyor, başını o yorgun dizlerinin üstünde dinlendirirken mırıl mırıl mırıldanıyordur...
hk, 18.9.2007

Hiç yorum yok:

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü