Aklımdan, başımdan, içimden geçenleri; hatırladıklarımı, unutmak istemediklerimi, hasretini çektiklerimi, izlenimlerimi yazıyorum..
27.1.08
kenar süsü olmak..
styx nehri'nde yolculuk, hk
tesadüfen dinledim, kimin söylediğini de bilmiyorum: "kenar süsü oldum hayatına", gibilerinden bir dizesine takıldı aklım şarkının.
yazma eylemi içindeyseniz, yazmak üzere düşünmeye başlayınca, sıradan cümleler kurmak huzursuz ediyor insanı ( belki de sadece ben böyle hissediyorum); herkesle aynı sözcükleri kullanarak derdimi anlatmak, başkalarından ödünç alınmış giysilerle dolaşmak gibi geliyor. üstelik de kullanılmış giysiler, başkalarının tenine değmiş, kirlenmiş, buruşmuş... ama bazen de bir başkası için dikilmiş, ama yine de kumaşıyla / modeliyle / rengiyle tam da "benim olsaydı keşke" denilecek türden yepyeni giysilerle karşılaşılıyor işte.
"birinin hayatına kenar süsü olmak", düşüncesinin bana bu denli yakın ve anlaşılır geldiğini itiraf etmek kolay değil aslında. zira bu hiç de öğünülecek bir durum değil, içinde çokça "kenara itilmişlik" var, "işlevsizlik" var, "süs olmaktan başka bir işe yarayamamak" var; en azından benim için öyle.
"kenar süsleri" ne işe yarar diye düşünüyorum şarkıyı dinlediğimden beri. sayfanın orta yerine konulan yazı ya da fotoğrafı çerçevelemekten, dikkati yazı ya da fotoğrafa yöneltmekten, bir de ortadaki öğenin çevresinde kalan boşluğu "süsleyerek doldurmaktan" başka ne işe yarar?
"birinin hayatına kenar süsü olmak" dizesi bu yüzden sızlatıyor kalbimi. zira aklıma olamadıklarımı getiriyor, olamadıklarım çerçevenin orta yerinde durdukça duruyor.
iyi ki yazmayı biliyorum, kalbim ve aklım ne kadar yorgun olsa da, parmaklarım tembelliği ne denli sevse de, ruhum kağıttan bir kayık olup Styx Nehri'ni aşmak için dalgalarla boğuşsa da, neyse ki hala yazabiliyorum.
hk, 27.I.2008
tesadüfen dinledim, kimin söylediğini de bilmiyorum: "kenar süsü oldum hayatına", gibilerinden bir dizesine takıldı aklım şarkının.
yazma eylemi içindeyseniz, yazmak üzere düşünmeye başlayınca, sıradan cümleler kurmak huzursuz ediyor insanı ( belki de sadece ben böyle hissediyorum); herkesle aynı sözcükleri kullanarak derdimi anlatmak, başkalarından ödünç alınmış giysilerle dolaşmak gibi geliyor. üstelik de kullanılmış giysiler, başkalarının tenine değmiş, kirlenmiş, buruşmuş... ama bazen de bir başkası için dikilmiş, ama yine de kumaşıyla / modeliyle / rengiyle tam da "benim olsaydı keşke" denilecek türden yepyeni giysilerle karşılaşılıyor işte.
"birinin hayatına kenar süsü olmak", düşüncesinin bana bu denli yakın ve anlaşılır geldiğini itiraf etmek kolay değil aslında. zira bu hiç de öğünülecek bir durum değil, içinde çokça "kenara itilmişlik" var, "işlevsizlik" var, "süs olmaktan başka bir işe yarayamamak" var; en azından benim için öyle.
"kenar süsleri" ne işe yarar diye düşünüyorum şarkıyı dinlediğimden beri. sayfanın orta yerine konulan yazı ya da fotoğrafı çerçevelemekten, dikkati yazı ya da fotoğrafa yöneltmekten, bir de ortadaki öğenin çevresinde kalan boşluğu "süsleyerek doldurmaktan" başka ne işe yarar?
"birinin hayatına kenar süsü olmak" dizesi bu yüzden sızlatıyor kalbimi. zira aklıma olamadıklarımı getiriyor, olamadıklarım çerçevenin orta yerinde durdukça duruyor.
iyi ki yazmayı biliyorum, kalbim ve aklım ne kadar yorgun olsa da, parmaklarım tembelliği ne denli sevse de, ruhum kağıttan bir kayık olup Styx Nehri'ni aşmak için dalgalarla boğuşsa da, neyse ki hala yazabiliyorum.
hk, 27.I.2008
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)