Anneciğim akşamüzeri oldu mu, anneannemin pirinç mangalında kömür ateşi yakardı ben çocukken. Kışın ve soğuk havada bile üşenmez, balkonda kömürlerin kor olana dek yanmasını bekler, sonra da üstlerini hafifçe külleyip mangalı içeri alırdı. Bir tepsinin içinde iki kişilik bakır bir cezve, biri orta boy, diğeri minyatür ( olsa olsa iki yudumluk) kahve fincanları, kahve ve şeker kavanozlarını getirir; mangalda Türk kahvesi pişirirdi. Benim fincanım minyatür ve mavi minelerle süslü olandı; iki grisiniyi kahveye batırarak yememe izin vardı, telveye de dokundurmazdı. O ağır ağır yudumladığı kahvesiyle tek bir -Gelincik-, sonraları -Bahar- sigarası tüttürürdü.


Bir fincan kahvenin hatırı "kırk yıldan" "kırk dakika"ya inince, gönlün istediği de sohbet değil kahvenin ta kendisi oluverdi, farkında mısınız bilmem?
hk, 19.4.2009