3.12.08


"Yanılıyorsunuz aslında, arkadaşlarım kendi adlarına itiraf edemiyorlar ne yazık ki, ben dile getirmek durumundayım. Yazılarınızı çok beğendiklerini söylediklerinde, ben, "siz de yorum yazın isterseniz" dediğimde, sizin mükemmel cümleleriniz ve eşsiz anlatım kabiliyetinizin altına not düşebilecek kadar güzel cümleler kuramayacaklarını söylüyorlardı. Ben cahil cengaver kılığında hissediyorum kendimi onlar böyle söylediğinde, korkusuz, füçursuz bir çenebaz kişi şeklinde. İşte böyle, hep diyorum ya emin olun diye, gerçekten de emin olun ki nice nice sayısız -sessiz kalmayı yeğleyen- okurlarınız var/vardır sizin...", demiş Demet.

Demet'ciğim:
  • cahil cangâver değilsiniz: siz yürekli, özenli, dikkatli bir okur / kaleminden bal damlayan bir sağıltıcısınız

  • hiçbir okur "sevdiği, izlediği, benimsediği yazar(lar) kadar yetenekli / usta / becerikli olmak zorunda değildir "yazma eylemi" konusunda.

  • "fütursuz çenebaz kişi" olduğunuzu kabul etsek bile ( ki bu karikatürize edilmiş olumsuzlamayı hiç haketmiyorsunuz) , ben bu durumdan çok hoşnutum.

  • Okur "sessiz kalmayı neden yeğler?" anlamaya çalışıyorum. Yazmak "bir iyilik yapıp kuyuya atmak" gibi bir eylem mi olmalıdır yazan için ? Yoksa "yazan"ın yaptığı, ıssız bir adada kurtarılmayı beklerken denize bıraktığı içi mesajlı şişelerden birinin bir gün kendi kıyısına çarpması ve ancak içindeki mesajın bir başkası tarafından yazılmış olduğunu görmek istemesi midir? ( böylece adasında kalır ve daha çok mesaj / şişe bırakır denize her gün) Ya da uzun bir yürüyüşten sonra vardığı dağ başında olanca sesi / nefesi ile "ben buradayım" diye seslenmesi, ve bu cümlenin yankısını beklerken "ben de buradayım" diyen sesle irkilmesi midir?

  • Sessiz kalmayı yeğleyen nice okurum olduğuna beni ikna etmeniz çok zor; ama siz ( ki şu 10 kişiye oğulcuğunuz ile birlikte dahilsiniz) benimle kaldığınız için çok mutlu olduğumu bilmelisiniz.

  • "mükemmel cümlelerim ve eşsiz anlatma kabiliyetim" değil beni size sevdiren, anlattıklarım / hayallerim / çocukluğum / annem ve babam / hayalkırıklıklarım / bildiğim kek ve yemek tarifleri / bir de yaşadığım haller...

Size ve sevgili arkadaşlarınıza bu uzun ve uzak geceden aklım ve ruhum kadar "mor" bir çiçek gönderiyorum.


hk, 4.12.2008

onbirinci sessiz okuruma "bir fincan yasemin çayı"


"iki fincan önce yaptığım davet" gibi harika ifadeler olduğu için burdayım. bu blog sayfası, yazarı yazdığı sürece sık kullanılanlar listemde olacak. nerde görsem okurum dediğim metinler için burdayım.bilinen on okurdan biri değilim.onbirinci sessiz okur.", diyen -e- içindir bu yazı.
bugünün öğle saatlerinde bir halk otobüsünün pencere kenarı yolculuğunda düşündüklerimdir: ... çınar ağacının gölgeleri vurmuş güneşli bir kış penceresi: yol üstünde sakin, huzurlu. derli toplu ve tertemiz bir oturma odası, radyo ya da sevilen bir müzik, arada bir camdan dışarısını, çınar ağacının dallarını, dallara tutunmaktan vazgeçen yaprakları, yaprak sağanağından nasiplenen kaldırım ahalisini seyrederek geçirilen bir öğle vakti. bu otobüs beni İstanbul'daki evimin durağında indirse, sokağımdan yürüsem, bahçe kapısını kapatınca kendimi dünyanın en güvenli ve mutlu köşesinde buluvereceğim. üst kata çıksam, çini sobayı tutuştursam, örtülerini anneannemin diktiği divana uzanınca tül perdelerden sızan kış güneşi örtse üstümü..
hayaller içinden bir hayal seçiyorum, seçtiğim hayali anılarımın ve anneciğimin birbirinden güzel çocukluk / gençkızlık öykülerinin geçtiği yerleri andıran birer dekora yerleştiriyorum, hayalimin kişilerini sadece ben görebiliyor / onları yalnız ben duyabiliyorum; sonra da hayallerimi birer mektuba dönüştürüp size gönderiyorum.
oysa kimse böyle olacağını söylememişti bana,
herşeyi bilen annem bile.
buradayım,
7.Mayıs.2007'den bu yana "burada kalabilmek" için ne kadar çabaladığımı bilemezsiniz,
ve demlediğim yasemin çaylarının keyifle / hüzünle / mutlulukla / merakla yudumlandığını bilmenin, beni içimdeki amansız kedere rağmen "burada tutan" yegâne neden olduğunu da öyle..
bana teselli olan iki halden biri : yazmak,
diğeri ise hayal kurmak.
gönderdiğiniz bu ilk kağıttan kayık için size en güzel hayallerimle teşekkür ederim...
hk, 4.12.2008

olmayan..



Bilebildiğim ya da yazdıklarımı izlediklerinden haberdar olduğum
okur sayısı en iyi olasılıkla on kişi ( bu da benim iyimser bir tahminim).
İki fincan önce yaptığım davet de karşılıksız kaldı üstelik,
bir başka vesile ile söylemiştim, yineliyorum:
"zorla güzellik olmuyor!"

hk, 3.12.2008

2.12.08

vals adımları ile dönüp duran düşünceler...


Uzun, ama belki de çok uzun zaman sonra kendi kendimle başbaşa ve mutluyum..

23.Aralık.1999'da Viyana Senfoni Orkestrası Steven Mercurio yönetiminde "Carreras-Domingo-Pavarotti" ye eşlik ediyordu, bir Noel Konseri'nde... Geçen sene Dost Kitabevi'nin "indirim sepetlerinden birinde" bulduğum ve , "öğrencilerimle birlikte seminer salonumuzda izlemek için aldığım" bir konser DVD'si bu.. Ve bugün anneciğimle babacığım onbeş gün önce İstanbul'da kutladığım yeni yaşımın hediyesini aldılar bana: Bir DVD izleticisi.

1999 yılbaşında anneciğim ve babacığımla birlikteydim, şu anılar adasına yolcu ettiğim evlilik hikayemin ikinci senesi idi. Kimbilir ne kadar mutlu, ne kadar neş'eli ve huzurluydum. Anneciğimle izlediğimiz bir başka "yeniyıl konseri" idi, baba-oğul Strauss'ların valsleri, polkaları ile coşkulu, "Mavi Tuna"nın dalgaları arasında inip çıktığımız... Mutlaka kokinalar vardı, ille de bir kaç demet nergis, kış güneşi ile ısınan (ki anneciğim kış güneşine -Allah'ın sobası- derdi) salonda muhabbet kuşlarının cıvıltıları...

Nereden bilecektik, sadece yedi sene dört aylık mutluluğumuz kaldığını...

1999 yılı Noel Konseri'nin şarkılarını dinliyorum bu gece; anneciğimle piyano eşliğinde söylediğimiz "Stille Nacht"ı söylüyor tenorlar.

Aralık kalmış bir kapı gibi hayat, o dikey ve dar boşluktan anneciğim ve babacığımla geçen yıllarımın en güzel hatıraları sızıyor usulca.. Hepsi o kadar işte.

Yazın balkonumu süsleyen sardunyam şimdi salonumun baş köşesinde, diğer bitkilerimle buluştuğu kış bahçesinde çiçekleniyor.

Düşüncelerimde hep aynı ses vals adımları ile dönüp duruyor: "Annem olsaydı ne kadar severdi bütün bunları, bu sardunyayı, bu konseri, bu -dokunmaktan hep çekineceği yeni elektronik harikasını-, bu akşamı, birlikte olmayı...

Başlarken galiba farkında olmadan yalan söyledim, zira yazdıkça farkettim ki meğer hiç mutlu değilmişim "Onlarsız".

hk, 2.12.2008

30.11.08

bir defter daha..



Yeni bir defter daha tutmaya başladım: "acupofjasmintea's blog" yazıyor kapağında.

İçimden geldiği için, "iki dilli" bir defter yaratmak istediğim için uzun zamandır; "yazmaktan başka hiçbir şeyle uğraşmak istemediğim" için belki de...




daha çok yeni, daha yazıyla ağırlaşmamış sayfaları; ama sizden gizlim saklım olmasın diye,

işte şimdi / daha herşey çok başındayken haber veriyorum.


hk, 30.11.2008


bir de son zamanlarda merak ediyorum, "2006'dan bu yana yazdığım yazıları kimler okuyor, neden okuyor, bu defteri nasıl keşfettiler, keşfetmek iyi geldi mi ruhlarına?" diye. eğer üşenmezseniz, bu yazının altındaki yorum sözcüğünü tıklayarak, anlatın bana bu sorunun sizce yanıtlarını.

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü