21.3.09

papatyalar ve değişiklik

uzun zamandır aklımda olan değişikliği ilkbaharın ilk gününde yapıyorum.
koyu tonlardan uzaklaşmak istedim sonbahara dek.
evdeki eşyaların yerlerini değiştirir, perdeleri yeniler, duvarları başka bir renge boyar gibi biraz.
muhtemelen yerlerini, hatta kendilerini değiştiremediğim eşyanın arasında yaşadığım, içim zaten yeterince karanlık olduğu, güneş batmakta ve soğuk kalmakta inad ettiği için, yapılması gereken diğer işleri sevimsiz ve sıkıcı bulduğum, kırlara gidemediğim, papatya toplayamadığım, bugün de anneciğimin sesini duymayı isteyip duyamadığım için...
dekorasyon değişikliği yaparken, içerikte de eksilen ve eklenenler oldu.
okuyucunun yorum yapma olanağı devam etmekle birlikte, "okuduğuma şükretsin, bir de yorum mu yazacağım", diyebilecekler ya da -utangaç, çekingen okuyucular- için değerlendirme seçeneğini ekledim. -yine-, -asla-, -hep-, -arada bir- den birini işaretlemeniz yazılarımın okuyucu için ne kadar ilginç / hoş / ya da dayanılabilir olduğunu; hangi konularla daha çok ilgilenildiğini ölçmemi sağlayacak.
kedi otu, taştan topraktan, kimler çay demleyebilir, istanbul için kültür güncesi tatile girdi.
ama yerleri boş kalmayacak.
işte şimdilik böyle.
"ilkbaharın ilk gününü evde geçirdim, ama yazmamazlık da etmedim,
yaşadığı kentin çiçekçilerinde papatya demetleri görenler birini ilk fırsatta kucaklasın,
masalarının üstünde küçük bir kır parçası ile ilkbaharı sessiz sedasız kutlasın.", derim ben.
hk, 21.3.2009

15.3.09

"Kırklı yaşları kız arkadaşlarla paylaşmak" II.

ian britton

"en iyi kız arkadaşını yitiren ne yapar?", sorusunda bırakmıştım cümle kurmayı dün sabah.

bugün bambaşka bir şehir manzarasına uyandım, gece başlayan kar sokakları, ağaçları, balkonları, saçakları ve çatıları kaplamakla kalmamış, "bahara nispet" yağmaya da devam ediyor. 11.mart tarihli saatli maarif takvimi yaprağında -kocakarı soğuğunun başlangıcı- diye yazıyordu (Berdelâcuz), bu her sene yinelenen kış artığı günler 18.mart'a dek sürecek. (Mart ayı'nı bahardan sayıp saymamak konusunda yaşadığım kararsızlığım böylece pekişmiş oldu; bir de çocukluğumdan beri çok sevdiğim -Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır- sözünü doğrulayan -Mart karı- müthiş hoşuma gitti.)

"insanın en iyi kız arkadaşı hem de annesi olunca", yukarıdaki sorunun yanıtını vermek biraz daha güçleşiyor. ama yine de diyebilirim ki, nedenini uzun bir süre çözemediğim bir -yalnızlık duygusu- içinde yüzmeye başladım ben. anlatmaya, paylaşmaya, dinlemeye, konuşunca tüm "acabalar"dan arınmaya alıştığım, söylediklerinin -benim iyiliğim için olduğundan hiç şüphe duymadığım- o kadın, bütün bu paylaşımı sıfırlayan bir hızla gidiverdi çünkü.
mesela bu sabah Ankara'da hiç durmadan kar yağdığını, kışın geri geldiğini, -kocakarının yine yapacağını yaptığını-, Akide'nin ilk defa balkondaki kar yığınının üzerinde dolaştığını, onun için yaptığım minyatür kar topu ile oynamaya bayıldığını, Beethoven'in senfonilerini dinlediğimi, tığla yaptığım yastıkların bir acemi için hiç de fena olmadığını anlatacak kimsem yok şimdi. neredeyse iki senedir, böyle binlerce an geliyor; ben hiçbir şey yapamadan -o anın geçmesini- bekliyorum. tıpkı bir üşüme ya da ateş nöbeti gibi: anlatmak, paylaşmak istediğim ne varsa, önemli önemsiz, sıradan ve saçma, can alıcı ve yaşamsal, komik ve hüzünlü; öylece kalıyor.

söylemek istediğimi yeterince açık ve doğru ifade edebildiğimden emin değilim aslında. bu anlattığım halin ne kadar -vahim- bir yokluk olduğunu, başka hiç kimsenin ya da farklı bir paylaşım biçiminin bu -nöbetleri- ortadan kaldırmaya yetmediğini söyleyebilirim sadece.

"kırklı yaşları kız arkadaşlarla paylaşmak" ise, 44 yaşından sonra birilerine güvenmeye başlamak anlamına geliyor benim için.

şimdi bir süre pencerenin önünde oturup, karın yağışını seyredeceğim.

hk, 15.3.2009

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü