24.7.10

haftaya başlarken

şimdi olduğum yerde hafta Pazar günü başlıyor, zira Cuma günü ilçenin (benim için hala köy burası) pazarı var. herkes bahçesinin, tarlasının ürününü getirip döküyor tezgahın üstüne. çeşit çeşit zeytinden köy peynirine, bakliyattan sebze ve meyveye, petek petek baldan, tavuğa, yufkadan köy ekmeğine, işte akla ne gelirse var pazarda. bir tarafta yiyecekler, bir tarafta top top şalvarlık kumaşlar, yazmalar, konfeksiyon giysiler, iç çamaşırları, perdelik ve döşemelik kumaşlar satılıyor.

Sabah sekizde başlıyor tezgahlar hazırlanmaya, çoğu pazar esnafı birlikte kahvaltı ediyor müşteriler sökün etmeden. saat dokuz olunca belediyenin hoparlörlerinden "Pazar duası" duyuluyor , herkes susuyor o an, zira hem şükrediliyor hem de bereketli bir pazar olması için dua ediliyor hep birlikte.

her sene hem arkadaşlarıma, hem kendime şalvar alıyorum bu pazardan; cıvıl cıvıl desenli poplinden, tiril tiril şalvarlar. aslında benim aldıklarıma "pijama" diyorlar, kadınlar evde giyiyorlar, daha az büzgülü ve ağı daha yukarıdan kesimli. yaz kış çok rahat, kullanışlı giysiler, hele hiç durmadan bahçede, evde, tarlada çalışan kadınlar için birebir.


burada iken şehiri hiç mi hiç özlemiyorum, hayatın sadeliğine, doğayla uyumuna teslim olunca şehirde yaşam deneyimini tamamen yok sayıyorum. her ne kadar yaptığım iş çok yorucu olsa da, aklımın ve düşüncelerimin şehirdeki hayatın zehirinden arındığını hissediyorum..

şimdilik böyle, sabah çok erken başladığı için, gece de erken bitmeli.

dağ kekikli düşler, düş düşleyenlere...

hk, 24.7.2010

20.7.10

Aldanırken...

...dediğim gibi, "aldanmak" ile "aldatılmak" arasındaki farkı düşünüyorum dünden beri. Bu iki fiilin arasında "aldatanın" hainliği ile "aldatılanın" umarsızlığına sığmayacak çok kişisel ve naif bir ayrım olduğunu hissediyorum.

Aldanmak için "aldatılmaya gerek yok" aslında, kişi isterse eğer, kendi kendini öyle güzel ikna ediyor ki... Neredeyse "gönüllü" bir ruh haliyle, tamamen teslim oluyor kendi yarattığı mazeretlere.. Ard niyetli değilse baştan, inanmayı koymuşsa aklına, kendi aldanmalarını kendi yaratıyor.

Diğer bir deyişle aldanmak için her zaman bir aldatan olması gerekmiyor.

İşte bu yüzden, "kadınlar aldanmazlar, inanmak isterler" cümlesini kabul ediyorum.

hk, 20.7.2010

19.7.10

"kadınlar aldanmaz, inanmak ister"

Böyle demiş, gölgesine gizlenip yazmayı tercih eden biri.

Kadınları bu kadar iyi tanımakla da kalmayıp, içlerinden birinin kendisine inanmaya devam etmesini istemiş.

Aldatılmakla, aldanmak arasındaki farkı düşünmeye başladım bu yüzden. Aldatılmış hissetmekle, aldanmış olmak arasındaki farkı. Düşünmeye de devam edeceğim.

Tatilden mahrum geçecek bir başka yazın ortasında, sabahları altıda kalkıyorum. Akşam da altıda bitiyor mesaim, enerjim gecenin erken saatlerinde tükenince, sadece bir kaç sayfasını okuyabildiğim kitabıma dalıyorum. Akide beni uyutmamak için her yolu denese de, başarılı olamıyor.

Rüyamda uzun mektuplar yazıyor, yazdıklarımı tekrar tekrar okuyup, mektupların sahibine inanıyorum. Uyanınca aklıma ilk gelen "rüyaların tersi çıkar" cümlesi oluyor.

Bu gece geç kaldım, uyku gözlerimden akıyor.

Acı rüyalar hepinize...

hk, 19.7.2010

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü