Hoca Ali Rıza'nın bu resmini görünce hep iki düşünce gelip takılıyor aklıma; bu mağaranın nerede olduğunu ve sanatçının bu yeri nasıl bir tesadüfle bulduğunu merak ediyorum. Böyle bir mağara bir sandal gezintisi sırasında keşfedilmiş, içine girilip, oradan izlenilen manzara ile büyülenilmiş yer olmalıdır: "Ressam gördüğünden bir zevk alır. Ruhu mütehasis olur. Güzel resimden güzel bir manzara karşısında gibi ruhu mütelezziz olur.", der zira Hoca Ali Rıza.
Sanatçının kayığa binip, kıyı boyu kürek çekerek / ya da kayıkçı ile sohbet ederek denizde resim yapmaya gidişini hayal etmek ne kadar heyecan verici. Bir çantanın, ya da sepetin içine yerleştirilmiş boya ve fırçalar, bezir yağı, paçavralar, palet ve kağıt ya da kumaşa sarılmış tuval.
O mağaraya kimbilir kaç kez böyle kayık gezileri düzenlenmiş ; bu resim günün hep aynı saatleri arasında çalışılmak koşuluyla kaç günde tamamlanmıştır? ( "Aleumum tabiattan resim yaparken iki saatten fazla çalışmamalı. Hem mahzurları vardır; hem de ışıkların, gölgelerin yerleri değişir.", der Hoca Ali Rıza) Dönüş yolculuklarında boyaları kurumamış tuvalin zarar görmemesi için, ne kadar özenle çekilmiştir kürekler.
Ve uzaklardan geçen o yelkenlinin içindeki adam, mağaradaki sandalında resim yapmakta olan Hoca Ali Rıza'nın ufkundan kayıverirken, asla tanıyamayacağı nice insanın belleğinde tanıdık bir biçim olarak iz bırakacağını nasıl bilebilir...
hk, 23.10.2006