7.4.12

İlkbahar günlüğü I. : Paskalya Bayramı


Uzun yıllar önce Berlin'de, Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün burslusuyken "Paskalya Bayramı" kutlamalarına şahit olmuştum. Kaldığım misafirhanedeki odam, tek katlı büyük evin hemen yanındaki büyük parka bakıyordu. Terasa açılan yere kadar cam balkon kapısı ve iki yanındaki büyük, çift kanatlı pencerelerin önüne yerleştirilmiş siyah, ağır çalışma masasında oturup yazı yazmaya bayılırdım ( o zamanlar notebook bilgisayar sahibi olmak müthiş bir ayrıcalıktı ve ben Sedat Amca'mın hediyesi olan IBM bilgisayarın küçük, siyah beyaz ekranında uzayıp giden cümlelerimden pek memnundum). İlkbahar bursuydu benim gittiğim: Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye'den bilim adamlarıyla paylaşıyordum misafirhaneyi. Sabahları mis gibi kahve kokusu ve küçük tombul ekmeklerin taze sıcaklığı kalmış aklımda en çok.

Paskalya yaklaşırken pastanelerin vitrinleri boy boy çikolata tavşanlar, çikolata yumurtalar ve rengarenk çiçeklerle donandı. Filizlenen ağaç dallarına renk renk Paskalya yumurtaları asıldı.


 Tavşan, yumurta ve fulya desenleri işlenmiş örtüler, kanaviçe tablolar en gözde hediyelikler oldu. Paskalya ( Easter / Ostern ) kartları birbirinden güzel resimleri ve uçuk pembe, mavi, sarı zarfları ile mağazalarda kapış kapış satıldı. Yumurta boyamak ve desenlemek için kitaplar, dergiler satışa sunuldu.


Bu renkli ve heyecanlı hazırlık döneminin ardından Paskalya Tatili geldi ve sokaklar ıssızlaşıverdi. Anneciğime o bayramın hatırası olarak hediye ettiğim, kenarlarına Paskalya yumurtaları işlenmiş keten örtüleri her ilkbahar kullandı. Çikolata tavşanı kırıp yemeye kıyamamış olmalılar, çünkü yıllar sonra (annemin ardından) jelatin kağıdının içinde ve boynundaki toz pembe kurdelasıyla büfenin içinde buldum
.


Alman Arkeoloji Enstitüsü'nde kalan uluslararası grup içindeki Yunanlı hanım müzeciye Yunanistan'daki arkadaşlarının gönderdiği Paskalya çöreği ise bu bayramın en lezzetli yiyeceğiydi benim için. İstanbul'da Beyaz Fırın'ın ustası olduğu mahlepli, üstü bademli ve örgü şeklindeki Paskalya Çöreği'nin tıpkısı Atina'dan çıkagelmişti. Jelatin ambalajının üstünde "Costantinopolis Usulü Paskalya Çöreği " anlamına gelen Yunanca yazıyı görünce çok şaşırmış ve mutlu olmuştum. Annem yaşındaki, pek neşeli ve konuşkan Yunanlı meslekdaşım bana gizlice iki dilim vermişti o zaman. Yaklaşık iki aydır Berlin'deydim, ailemi çok özlemiştim ve o iki dilim çöreği küçük lokmalar halinde yerken, zırıl zırıl ağlamıştım.

Yarın Hıristiyan dünyası bir başka Paskalya Bayramı'nı* kutlayacak, dilerim hatıralarımdaki kadar güzel, renkli, neşeli ve lezzetli geçer.

Keşke İstanbul'da olsaydım, Beyaz Fırın'daki en büyük, en mis mahlep kokulu, en güzel süslenmiş Paskalya Çöreği'ni satın almak için bu sabah erkenden Kadıköy çarşısına giderdim.

hk, 7.4.2012




* Vikipedi diyor ki: "Paskalya (Latince: Pascha, Yunanca: Πάσχα, Pascha), Hıristiyanlıktaki en eski ve en önemli bayramdır. İsa'nın çarmıha gerildikten sonra 3. günde dirilişi kutlanır.Doğu ve Batı kiliseleri arasında farklılıklar olmakla beraber, Paskalya dönemi yaklaşık olarak Mart sonundan Nisan sonuna kadar olan dönemdir. Her sene sabit bir tarihte gerçekleşmeyen ve dünya kiliselerinin çoğunda Pazar günü kutlanan Paskalya Günü ise, Kıyam Yortusu, Diriliş Pazarı ya da Diriliş Günü olarak da adlandırılır.


Paskalya tüm Hıristiyanlar tarafından kutlanır. Yaygın olarak kiliselerde düzenlenen ayinlerin dışında, kutlandığı ülkeye göre değişik gelenekler vardır. Bunlar arasında en yaygını şahısların birbirine genellikle çikolatadan yapılan Paskalya tavşanı ve Paskalya yumurtası hediye etmesidir.

Paskalya, perhizle geçen beş haftalık (büyük perhiz) bir hazırlık dönemi ile son haftayı (kutsal hafta) kapsar. Paskalya Günü'nde (Diriliş Günü) sona erer.
Paskalya Günü için evlerde özel çörekler (Paskalya çöreği) yapılır; yumurta (boyalı paskalya yumurtası) haşlanır; mumlar yakılır; dualar okunur. Süryanilerin temmuz ayında kutladıkları Meryem Ana Paskalyası adı verilen yortu da Paskalya kavramı içine girer.
Katolik Kiliselerinde, Paskalya gecesi ayininde yeni ateş kutsanır, Paskalya mumu yakılır; Kitabı Mukaddes'ten bölümler okunur, vaftiz törenleri yapılır. Hıristiyanlığın başlangıç döneminde vaftiz törenleri, yılda yalnızca bir kez, Paskalya gününde yapılırdı.
Rum ve Rus Ortodoks Kiliselerinde gece ayinlerinden önce kilise dışında bir ayin alayı düzenlenir. Alay kiliseden çıkarken hiç ışık yakılmaz; dönüşte ise, İsa'nın dirilişini simgelemek için yüzlerce mum yakılır.




Paskalya yumurtası veya Bahar yumurtası, Paskalya veya ilkbaharı kutlamak için verilen özel yumurtalardır. Yumurta kadim kültürlerde dünyanın yeniden canlanmasının sembolü olarak kullanılırdı ve bu adet sonradan Hıristiyanlar tarafından da benimsenmiştir.Bir Hristiyanlık öncesi gelenek olan yumurta boyamak Hıristiyanlıktan sonra Paskalya bayramı ile de özleşmiştir. İlkbahar başlangıcında (21 Mart) Eski Mısır ve İran'da arkadaşlar birbirlerine canlanmanın sembolü olan boyalı yumurtalar verirlermiş. Sonradan, Hristiyanlığı kabul eden bazı putperest kültürler bu adetlerini Hristiyanlık ile bütünleştirmişler ve bu adet İsa'nın hayata geri geldiği gün olan Paskalya ile özdeşleştirilmiştir."

6.4.12

Bilgin Hoca'ya mektup..

Doç. Dr. Bilgin Gürateş, 1964 - 2012


Bilgin Hocam,

Üç gece önce gözgöze geldik ilk kez, siz suretinizden bakıyordunuz bana, ben nereden geldiği belli olmayan derin ve uzak bir uğultunun kıyısında oturuyordum. Aynı yaştaydık, ikimiz de akademisyendik, siz insanları iyileştiriyordunuz ben eşyaları, şehirlerimiz uzaktı birbirine, ne bir uçak yolculuğunda / ne de bir Boğaz vapurunda karşılaşmıştık. Varlığınızdan, o şehirdeki yalnızlığınızdan, kimselerle paylaşmadığınız sıkıntılarınızdan, aydınlık yüzünüzü gölgeleyen endişelerden habersizdim.  Ne sizin, ne de dünyaya getirdiğiniz bebeklerin seslerini duydum.

Hep oradaydınız, vardınız, çalışıyor ve üretiyordunuz; yazıyor, okuyor, anlatıyor, sağıltıyor, güveniliyor ve seviliyordunuz; ve hem de sizi tanıyan / bilenler dışındaki kimse için yoktunuz.. Ne yazık ki o herkesden biriydim ben de.

Gazete ve televizyon haberlerinde, köşe yazılarında anlatıldı hikayeniz;  kayıptınız önce, merak ve endişe ile beklendiniz; sonra ayrıntıları akılı ve kalbi acıtan bir dehşete dönüştü yokluğunuz.

Sizi tanımasam da, muhabirlerin yazdıklarından, görüntülerden, fotoğraflardan bir " Bilgin Gürateş" izlenimi edinmek yetti de arttı bu mektubu yazmama. Okuyamayacağınız bir mektup, hayatta olsaydınız yazılmasına gerek kalmayacak bir mektup.

Bilgin Hocam,
Siz hayat vermek, tedavi etmek, umut olmak için yetiştirildiniz; size harcanan emeği bilginizin, deneyiminizin, aklınızın ve insan sevginizin tüm gücüyle kullanıp, kimbilir kaç aileyi sevindirdiniz. Bilimsel çalışmalarınız, araştırmalarınız, makaleleriniz, bildirilerinizle mesleki gelişiminizi sergilerken öğrencilerinize de örnek oldunuz, onlara rehberlik ettiniz, yollarını ışıttınız. Hem sağıltan, hem öğreten bir hekim olmanın kıvancını yaşadınız.
Sadece bu kıvanç bile yeterdi aslında sizi hiç tanımayan birinin başınıza gelenleri öğrenince kahrolmasına...

İsterdim ki ölümünüzle ilgili tüm ayrıntılar, şimdi bir delil torbasında saklanan ve sizi hareketsiz bırakan o ip, bedeninizden çıkartılan kurşun, katlinizden sorumlu kişilerin zifiri ruhları, ardınızdan konuşulanlar, tenha cenaze töreniniz, her parçası müthiş bir karanlığı ve yalnızlığı çağrıştıran bu bölüm silinsin yaşam öykünüzden.
İsterim ki, dostlarınız, meslekdaşlarınız, öğrencileriniz, hastalarınız ve hatta sizden ölümünüzle haberdar olan bizler bile sizi şu kumral suretinizdeki gülümseyişinizle anımsayalım.

Bilgin Hocam,
Ürettikleriniz, paylaştıklarınız, öğrettikleriniz, iyileştirdikleriniz, dostluğunuz ve varlığıyla mutlu edenlerden olduğunuz için borçlu kaldık size. Sizi yalnız başına gittiğiniz o karanlıkta yitirdik. Ama bilin ki ölümünüz gözlerinizdeki ışığı sizi sevmekten ve anmaktan hiç vazgeçmeyecek dostlarınızın belleklerine yerleştirdi .

Sessizliğiniz sonsuz da olsa, artık eskisinden daha çok varsınız.


Kederle,
hk, 6.4.2012

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü