I.
şiirde kendinden önce hiç (ama hiç) söylenmemiş bir dize olmayı,
ya da
bir dizenin (okuyanın aklına durgun-luk verecek)
tek bir sözcüğü olarak düşünülmeyi bekleyip de, ama işte en azından birkaç kez kendi sesiyle söylenmiş olmaktan kurtulamayan dize/imge’nin sıkıntısı / huzursuzluğu / umarsızlığı nicedir.
onların hayalkırıklığını ( hem de üçüncü saati vuran bir pandül gibi: bir kez kendisi, bir kez şairi, bir kez de okuyucusu için yinelenen düşyitimini) görmek ne bedbâhtlık.
II.
sonra bir de “evsiz barksız”, “kimsesiz”, “nüfusa kaydedilmemiş”, “korunmayan ve sahip çıkılmayan” imge/dize’ler vardır. Onlar şiirleşen (ki bu sözcükler kamuya mal edilmiş, kurumsallaştırılmıştır çoktan) imge/dize’lerden ayrı tutulur, uzaktan izlenirler ve (içine yerleştirilecekleri bir şiir için) bekletilmeleri uygun görülmüştür.
Şiir taslaklarının, karalamaların yazıldığı defterlerde değil de; sigara paketlerinin üstünde, gazete kıyılarında, eprimiş mektup zarflarının üçgen kapaklarında karşınıza çıkarlar. Huysuz ve küskündürler. Alınganlıkları ile asla başedilemez.
III.
Şiir dilinde kendine sığınak bulan her sözcük ve imge’nin, şairinin yaşadığı, izlediği, topladığı, biriktirdiği, gözlediği, sakladığı, sahiplendiği eylem / kavram / olgu / hal / tavır / kişi / yer / zaman’dan beslendiğini; bütün bunların şairin belleğinde çoğul bir sevişmeyle hemhal olup, imge/dize’yi yarattığını düşünürsek, “şiir dışı” olanların da aynı sürecin sonunda, ama bir şiir (aile) kuramayacak kadar “bağımsız” ve “başına buyruk” doğduklarını kabul etmek gerekir.
“uyumsuz” ve “uygunsuz” bir yaşam seçmiştir böyleleri, her biri kendi “özerkliğini” ilan edip, yalnız kalmaktan çekinmezler.
IV.
Başına buyruk imge/dize’ler kendilerinin en kısa ve özgüven sahibi şiirler olduklarını bile düşünür zaman zaman.
Bu konuda haksız oldukları henüz kanıtlanamamıştır.
V.
Şairin aklı ve yüreği ne denli çalışkan ve yetenekli olursa olsun, evrendeki her bilgiden haberdar edemeyecektir kendini.
Bu yüzden işte, “maçupiçu’daki dağ çiçeklerinin sesi”nden söz eden şaire rastlamak da, “bir şiirin kafiyelerindeki masumiyet”i korumak kadar zordur.
hk, 28.3.2003
şiirde kendinden önce hiç (ama hiç) söylenmemiş bir dize olmayı,
ya da
bir dizenin (okuyanın aklına durgun-luk verecek)
tek bir sözcüğü olarak düşünülmeyi bekleyip de, ama işte en azından birkaç kez kendi sesiyle söylenmiş olmaktan kurtulamayan dize/imge’nin sıkıntısı / huzursuzluğu / umarsızlığı nicedir.
onların hayalkırıklığını ( hem de üçüncü saati vuran bir pandül gibi: bir kez kendisi, bir kez şairi, bir kez de okuyucusu için yinelenen düşyitimini) görmek ne bedbâhtlık.
II.
sonra bir de “evsiz barksız”, “kimsesiz”, “nüfusa kaydedilmemiş”, “korunmayan ve sahip çıkılmayan” imge/dize’ler vardır. Onlar şiirleşen (ki bu sözcükler kamuya mal edilmiş, kurumsallaştırılmıştır çoktan) imge/dize’lerden ayrı tutulur, uzaktan izlenirler ve (içine yerleştirilecekleri bir şiir için) bekletilmeleri uygun görülmüştür.
Şiir taslaklarının, karalamaların yazıldığı defterlerde değil de; sigara paketlerinin üstünde, gazete kıyılarında, eprimiş mektup zarflarının üçgen kapaklarında karşınıza çıkarlar. Huysuz ve küskündürler. Alınganlıkları ile asla başedilemez.
III.
Şiir dilinde kendine sığınak bulan her sözcük ve imge’nin, şairinin yaşadığı, izlediği, topladığı, biriktirdiği, gözlediği, sakladığı, sahiplendiği eylem / kavram / olgu / hal / tavır / kişi / yer / zaman’dan beslendiğini; bütün bunların şairin belleğinde çoğul bir sevişmeyle hemhal olup, imge/dize’yi yarattığını düşünürsek, “şiir dışı” olanların da aynı sürecin sonunda, ama bir şiir (aile) kuramayacak kadar “bağımsız” ve “başına buyruk” doğduklarını kabul etmek gerekir.
“uyumsuz” ve “uygunsuz” bir yaşam seçmiştir böyleleri, her biri kendi “özerkliğini” ilan edip, yalnız kalmaktan çekinmezler.
IV.
Başına buyruk imge/dize’ler kendilerinin en kısa ve özgüven sahibi şiirler olduklarını bile düşünür zaman zaman.
Bu konuda haksız oldukları henüz kanıtlanamamıştır.
V.
Şairin aklı ve yüreği ne denli çalışkan ve yetenekli olursa olsun, evrendeki her bilgiden haberdar edemeyecektir kendini.
Bu yüzden işte, “maçupiçu’daki dağ çiçeklerinin sesi”nden söz eden şaire rastlamak da, “bir şiirin kafiyelerindeki masumiyet”i korumak kadar zordur.
hk, 28.3.2003