Dünden "geçen sene" diye bahsetmek ne garip; tıpkı "bir gecede eskiden yeniye / hiçbir geceden öyle büyük değişiklikler bekleme" der gibi.
İkibinoniki'yi sevip sevmediğimi düşünüyordum yılbaşına yaklaştıkça; aklıma bir dolu can sıkıcı, üzücü, asap bozucu hadise ve onları yaratan insan geldi; gelmeseler belleğimden şüphelenirdim zaten. Ama farkettim ki, bütün bu tatsızlıkları atlatmayı başarmışım, geçiştirerek değil hem de / gayret sarfederek, üstünde akıl yorarak, yazıp çizerek ve konuşarak, derdimi anlamak isteyenlere anlatarak başarmışım bunu. Bu zor zamanlarda bana destek olan, yardım eden, beni iyileştiren, dinlendiren, güçlendiren, soluklanmamı, derin derin nefes almamı sağlayan dostları da unutmamalıyım. Her ne kadar - gayret eden, sabreden, direnen, mücadele eden, yılmamak için çabalayan kendim olsam da -, beni bu yürüyüşte yalnız bırakmayan dostlarım eksik olmadı hiç bir zaman..
İkibinoniki'de ondört kez not düşmüşüm - bir fincan yasemin çayı- na; bu kadar az olmasına hayret etmemeli aslında, dedim ya zor bir seneydi ve öyle - garip, gereksiz, tatsız, huzursuz meseleler ile- meşguldü ki aklım, yazacak iyi ve güzel ne varsa kilitli çekmecelere, perdelerin arkasına, kitap raflarının dip köşelerine, yastık kılıflarının içine, kapağı açılmayan kavanozların içine, anahtarı kayıp dolapların naftalin kokulu kuytularına saklanmış ve unutulmuş gibiydiler.
Bu hal sadece - bir fincan yasemin çayını - değil, akademik çalışmalarımı da etkiledi üstelik; yazmak istediğim makaleler, kitap bölümleri ertelendi gün be gün.. Bazen motivasyon eksikliği, bazen üzüntü, bazen endişe ve gerginlik daralttı yüreğimi, yüreğim daraldıkça aklımdaki sözcükleri yazıya geçirmek, cümleler / paragraflar kurmak içinden çıkılmaz bir eziyete dönüştü. Ne yazık değil mi ?
Ama yine de harika bir yıldı 2012, zira müthiş sürprizler yaptı bana.. Mesela 1974'den beri haber alamadığım, ama yüzünü ve varlığını hiç unutmadığım bir sevgili ilkokul arkadaşıma kavuştum. Sonra " günaydın'laşmalar ile başlayan ve uzun süre -facebook- üzerinden sürdürdüğüm bir tanışıklığın, yepyeni ve çok içten "iki" dostluğa dönüşmesi geldi; uzak da olsak, içimdeki sisleri dağıtan türden hem de..
Derken - kalbimi, ruhumu, zihnimi- dinginleştiren; beni sağaltan, kelebekler gibi kanat çırpıp, kırlangıçlar gibi deli deli uçuşturan, özlemin manasını / kavuşmanın çarpıntısını öğreten o haller. Hani " V for Vendetta"da V'nin söylediği gibi " I, like God, do not play with dice and do not believe in coincidence" : "Tanrı gibi ben de zar atmam ve tesadüflere inanmam" dedirten.
Herşeyin bir zamanı ve yeri olduğuna inandım ikibinoniki'de, kimi insanların yaşamın en zor ve sıkıntılı zamanlarında çıka geldiklerini, yok(luk)ları(nı) var kıldıklarını, gelmekle beni - iyi ettiklerini - farkettim. Kimbilir , belki ben de - onlara - iyi gelmişimdir hem..