haftasonlarımın en keskin dönemeci.
uzun zamandır kalkıştığım, ama sonra akıla yatkın bahaneler bulup
vazgeçtiğim yüzlerce planım var,
ve kimsenin bana "artık neden böyle olduğumu" sormasını ya da açıklamasını istemiyorum,
bu soruyu soranlarla, yanıtını bilenler birbirleri ile görüşsünler, gıyabımda...
güne plansız başlamak, zamana meydan okumaktan farksız, zira
saatleri sınırsız zamanım varmış gibi har vurup harman savuruyorum,
oysa sadece günümün ve bazen gecelerimin de geçtiği "hayat odamda"
( salon+çalışma odası+oturma odası+yemek odası+uyku / şekerleme / rüya kanepesi)
iki antika masa saati ve üç duvar saati ile birlikte yaşıyorum,
ve onların birbirine karışan seslerinden hoşnut olmakla kalmıyor,
uyanır uyanmaz aklımdan geçen planları uygulamak yerine
başlayıp yarım bıraktığım, ya da hiç başlamadığım işlerin
vicdan azabını da bu tıkırtılı seslerle bastırıyorum.
güne hamarat başlayıp,
bir kaç saat sonra yorgun ve isteksiz bir bedenle
kanepeye yığılmak,
uyanır uyanmaz beni heyecanlandıran her ne varsa
hiçbirini yap(a)madan kararan hayat odasının ışıklarını açıp,
uykuya hazırlanmak,
elimden bu kadarı geliyor
içimden de öyle sanırım.
hk, 29.11.2008