“...
hiçbir kent
vermez sevgisini
bir sevgiliyle dolaşmadan
içinde
öpüşmeden kuytularında
sen daha bekle.”
g.turan, görülen kentler (izmir)
I.
Hep buraya dönüyorum:
Valizimin üzerindeki “varış yeri” etiketinde hep bu kentin adı var.
Kurşunîsi ıslanınca mora kesen kopya kalemiyle yazılmış bir şehir ismi,
inatçı / ısrarlı, adreslerimden silinmiyor.
II.
Birkaç haftalığına gittiğim başka ülke kentlerindeki otel odalarını düşünüyorum.
Geçici adresler, benimsenen, ilk gün düzeninin korunamadığı, dışarıdan her gelişte küçük bir nesne ile kalabalıklaştırılan; konaklama süresi uzadıkça sahibinin kişiliğine bürünen, dağılan.
Odanın evcilleştirilmesi, sahibine ve onun ev hallerine alışması uzun sürmüyor. Ve odaya konuk olanın yaşamına da o “oda” konukluk ediyor...
Yerleşik düzenlerle karşılaştırıldığında minyatür bir ev-bark edinme hali “otel odası”nda yaşamak.
Kira evlerine alışkın kişiler için sürekli olan “sahiplenememe” duygusu, otel odalarında iyice yoğunlaşıyor; ama yine de yabancı bir ülkenin herşeyine yabancı olunan bir kentinde “oralı” imiş gibi görünebilmenin en kolay yolu küçük bir mahalleye benzeyen otelin hanelerinden birine ait anahtara cebimde dokunabilmekten geçiyor.
Anahtarı ev sahibine bıraktığımda valizimdeki etikette yine bu kentin ismini okuyorum.
III.
Alışmadan, onlarla ilgili alışkanlıklarımı çoğaltmadan geçmek, ayrılmak istiyorum gittiğim kentlerden. Alışkanlık özlem duygusuna hazırlık çünkü; zaman’la kızkardeş; sahiplenme ile sırdaş. Alıştıkça sahipleniyor, sahiplendikçe alışıyor, sahiplendiğin ile arana uzaklık ve zaman girdikçe özlüyor, özledikçe dönmek istiyorsun.
Oysa konuk olunan kentler devinmeyi, değişmeyi; başka hallere / biçimlere / düzenlere dönüşmeyi sürdürüyorlar. Konuk olan, o kentin devinimi içinde sadece kısacık (göz kırpımı gibi) bir tanıklık / deneyim yüklenip, yoluna devam ediyor. Bu yüzden, özlediği de kendi biricik konaklamasının izlenimlerinden başka bir şey değil.
Dönmek, özlediklerinin (özleme neden olan anı ve alışkanlıkların) erozyonu ile yüzleşmektir; hayal kırıklığıdır, iç ezikliğidir.
IV.
“...
inkâr etse küçük limanların
bir fasikülden ince yolcu defterleri
yolumun yollarından geçtiğini
silsem bir bir tüm katlarını
inşa halindeki şiirlerimin,
ve elimde avucumda kalan bir tek çatı katı olsa
ele avuca sığmayan bir kasket gibi
...”
r.yunluel , karadeniz’de batan kum saati
(katedral’den düşen kuş)
hk, 22.II.2003
hiçbir kent
vermez sevgisini
bir sevgiliyle dolaşmadan
içinde
öpüşmeden kuytularında
sen daha bekle.”
g.turan, görülen kentler (izmir)
I.
Hep buraya dönüyorum:
Valizimin üzerindeki “varış yeri” etiketinde hep bu kentin adı var.
Kurşunîsi ıslanınca mora kesen kopya kalemiyle yazılmış bir şehir ismi,
inatçı / ısrarlı, adreslerimden silinmiyor.
II.
Birkaç haftalığına gittiğim başka ülke kentlerindeki otel odalarını düşünüyorum.
Geçici adresler, benimsenen, ilk gün düzeninin korunamadığı, dışarıdan her gelişte küçük bir nesne ile kalabalıklaştırılan; konaklama süresi uzadıkça sahibinin kişiliğine bürünen, dağılan.
Odanın evcilleştirilmesi, sahibine ve onun ev hallerine alışması uzun sürmüyor. Ve odaya konuk olanın yaşamına da o “oda” konukluk ediyor...
Yerleşik düzenlerle karşılaştırıldığında minyatür bir ev-bark edinme hali “otel odası”nda yaşamak.
Kira evlerine alışkın kişiler için sürekli olan “sahiplenememe” duygusu, otel odalarında iyice yoğunlaşıyor; ama yine de yabancı bir ülkenin herşeyine yabancı olunan bir kentinde “oralı” imiş gibi görünebilmenin en kolay yolu küçük bir mahalleye benzeyen otelin hanelerinden birine ait anahtara cebimde dokunabilmekten geçiyor.
Anahtarı ev sahibine bıraktığımda valizimdeki etikette yine bu kentin ismini okuyorum.
III.
Alışmadan, onlarla ilgili alışkanlıklarımı çoğaltmadan geçmek, ayrılmak istiyorum gittiğim kentlerden. Alışkanlık özlem duygusuna hazırlık çünkü; zaman’la kızkardeş; sahiplenme ile sırdaş. Alıştıkça sahipleniyor, sahiplendikçe alışıyor, sahiplendiğin ile arana uzaklık ve zaman girdikçe özlüyor, özledikçe dönmek istiyorsun.
Oysa konuk olunan kentler devinmeyi, değişmeyi; başka hallere / biçimlere / düzenlere dönüşmeyi sürdürüyorlar. Konuk olan, o kentin devinimi içinde sadece kısacık (göz kırpımı gibi) bir tanıklık / deneyim yüklenip, yoluna devam ediyor. Bu yüzden, özlediği de kendi biricik konaklamasının izlenimlerinden başka bir şey değil.
Dönmek, özlediklerinin (özleme neden olan anı ve alışkanlıkların) erozyonu ile yüzleşmektir; hayal kırıklığıdır, iç ezikliğidir.
IV.
“...
inkâr etse küçük limanların
bir fasikülden ince yolcu defterleri
yolumun yollarından geçtiğini
silsem bir bir tüm katlarını
inşa halindeki şiirlerimin,
ve elimde avucumda kalan bir tek çatı katı olsa
ele avuca sığmayan bir kasket gibi
...”
r.yunluel , karadeniz’de batan kum saati
(katedral’den düşen kuş)
hk, 22.II.2003