Aklımdan, başımdan, içimden geçenleri; hatırladıklarımı, unutmak istemediklerimi, hasretini çektiklerimi, izlenimlerimi yazıyorum..
5.9.08
küçücük bir bakış
31.8.08
sonbahar'a karşılama
yaz yarın bitecek, sonbahar sonbahar, ey güzel sonbahar, nasıl da hazırım sana!
İstanbul'da dökülen at kestaneleri mevsimi, aklımda Yıldız Parkı'nda uzun bir yürüyüş var yıllardır ve Malta Köşkü'nün bahçesinde Boğaz'la gözgöze bir kaç fincan limonlu çay.
PARK
Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar.
C. Süreya
hk, 31.8.2008
Uyak düşürmek...
Pazar sabahı. Uykusu tedirgin ve parçalanmış bir geceyi bitirdim, kahve taze çekilmiş, Wolfgang'la başbaşayız.
Sabahları yalnız olmayı seviyorum. Kahve kokusunun eve yayılmasını, başka herkes uykudayken düşünmeye ve yazmaya başlamayı, aklımın henüz yazmadığım sözcüklerle kamaşmasını, parmaklarımın harfler üzerinde onları okşarcasına dolaşmasını, giderek hızlanmalarını sonra.. Yaşam odamdan içeriye kimsenin girmeyecek olmasını çok seviyorum.
Öğrendim ki ruhun, kalbin ve aklın birlikteliği her zaman yeterli değil iki yaşamın buluşması için. Yaşamların ne zaman buluştuğu, içinde kimleri / neleri / hangi halleri barındırdığı önemli aslında. Bireysel hayatlar, eşler, evlatlar (hatta anne ve babalar) ile çoğul bir özneye dönüşüyor zira. "Ben" diyemiyor kişi, demeye kalkıştığında "biz" diye bastırıyor aile korosu...
Sabahları yalnız olmayı seviyorum. Öğrendiklerimi dinginlikle düşünmeyi, kahvemi yudumlamayı, fincanımı yeniden kahve ile doldurmayı, bir gece önce durmadan kavga ettiğim kendimle sabah olur olmaz barışmayı seviyorum.
Buluşamayan, birbirine yetişemeyen, geç kalıp da diğerinin küçük ve yumuşak adımlarla gidişini izleyen yaşamlar arasında, hep ruhumuza / kalbimize / aklımıza uyaklı bir başka yaşam arıyoruz. Bu belki de en anlaşılır bencilliğimiz.
Sabahları yalnız olmayı seviyorum.
Gece yalnızlıklarını sevmeyi de öğreneceğim.
hk, 31.8.2008
*Bu yazımı Mr.T'ye, canım Demet'e ve yasemin çayının tadına ilk kez bakanlara ithaf ediyorum.