5.9.08

küçücük bir bakış

"eve davet", Arda Türker / Eylül-2008



İstanbul'dayım, anneannemle dedemin evi evim olmuş; bahçede oturmuş yazıyorum. Alışmak istiyorum bu mutlu sahiplenmeye, burada yaşamanın alışkanlığa dönüşmesini, geçen her yılın aklımı, ruhumu şimdiki gibi kamaştırmasını diliyorum. Yazın gelmesini dört gözle beklemeyi, arka bahçeye açılan küçücük mutfağın kuytusunda anneciğimin bana 12 yaşımda iken öğrettiği yemekleri pişirmeyi, çiçekleri sulamayı, kavak ağacının pırpır eden gölgelerini seyrederek Rıfat dedemin çalışma masası başında uzun cümleler kurmayı özlüyorum.


Bu benim Akçiz'lerin "kuş yuvası" evindeki ilk yaz yalnızlığım. Kışın acımasızca ve tahripkârca yağmalanan, içinde yıllardır anılar ve o anıları çağrıştıran nesneler biriktirilen bu güzelim kumbaranın odalarında benim adımlarım var artık.


Artık hiçbir şey ne dedemin, ne de anneciğimin bıraktığı gibi. Ressam Rıfat Bey'in eseri yağlıboya porteler ve siyah beyaz fotoğraf kartlarında zamana nanik yapan suretler, bir "hatıra hırsızı"nın torbasında çıkıverdi bu evden. Sarımsı duvarlarda çalınan çerçevelerin gölgeleri kalmış sadece.


Tüm çekmeceler, dolaplar, yüklükler lime lime; tüm el yazısı mektuplar zarfsız, tüm fotoğraf negatifleri etiketsiz, dedemin camlı kitaplığında iki raf ( orada hangi kitapların durduğunu hiç bilemeyeceğim) ıssız, anneciğimin bütün oyuncakları kırık, kalan nesneler götürülenleri anımsatmaya yarıyor sadece...


"Küçücük bir bakışın çözer beni kolayca", diyor şarkı.


Şimdi - küçücük bir bakış- için neler vermezdim.



hk, 6.9.2008

31.8.08

sonbahar'a karşılama

zenfree, http://www.agaclar.net/ / Yıldız Parkı'nda sonbahar


yaz yarın bitecek, sonbahar sonbahar, ey güzel sonbahar, nasıl da hazırım sana!


İstanbul'da dökülen at kestaneleri mevsimi, aklımda Yıldız Parkı'nda uzun bir yürüyüş var yıllardır ve Malta Köşkü'nün bahçesinde Boğaz'la gözgöze bir kaç fincan limonlu çay.


PARK


Öyle sevdim ki seni
Öylesine sensin ki!
Kuşlar gibi cıvıldar
Tattırdığın acılar.


C. Süreya


hk, 31.8.2008

Uyak düşürmek...

hk, Aphrodisias, 2008

Uyak Düşürmek*


Pazar sabahı. Uykusu tedirgin ve parçalanmış bir geceyi bitirdim, kahve taze çekilmiş, Wolfgang'la başbaşayız.

Sabahları yalnız olmayı seviyorum. Kahve kokusunun eve yayılmasını, başka herkes uykudayken düşünmeye ve yazmaya başlamayı, aklımın henüz yazmadığım sözcüklerle kamaşmasını, parmaklarımın harfler üzerinde onları okşarcasına dolaşmasını, giderek hızlanmalarını sonra.. Yaşam odamdan içeriye kimsenin girmeyecek olmasını çok seviyorum.

Öğrendim ki ruhun, kalbin ve aklın birlikteliği her zaman yeterli değil iki yaşamın buluşması için. Yaşamların ne zaman buluştuğu, içinde kimleri / neleri / hangi halleri barındırdığı önemli aslında. Bireysel hayatlar, eşler, evlatlar (hatta anne ve babalar) ile çoğul bir özneye dönüşüyor zira. "Ben" diyemiyor kişi, demeye kalkıştığında "biz" diye bastırıyor aile korosu...

Sabahları yalnız olmayı seviyorum. Öğrendiklerimi dinginlikle düşünmeyi, kahvemi yudumlamayı, fincanımı yeniden kahve ile doldurmayı, bir gece önce durmadan kavga ettiğim kendimle sabah olur olmaz barışmayı seviyorum.

Buluşamayan, birbirine yetişemeyen, geç kalıp da diğerinin küçük ve yumuşak adımlarla gidişini izleyen yaşamlar arasında, hep ruhumuza / kalbimize / aklımıza uyaklı bir başka yaşam arıyoruz. Bu belki de en anlaşılır bencilliğimiz.

Sabahları yalnız olmayı seviyorum.

Gece yalnızlıklarını sevmeyi de öğreneceğim.

hk, 31.8.2008

*Bu yazımı Mr.T'ye, canım Demet'e ve yasemin çayının tadına ilk kez bakanlara ithaf ediyorum.

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü