26.12.10

yıl geçer, yıllar geçer: aklım uzaklarda demlenir

Yazıp yazıp siliyorum bazen cümleleri, ne kolay bu yüzden yazıyla anlatmak zihnimde / ruhumda olup bitenleri. Sesle dile getirmek gibi değil, söz söylendi mi akılda kalıveriyor, peşinden gelen yeni cümleler ne kadar uğraşsa da düzeltmeye / değiştirmeye ya da açıklamaya, akılda hep o ilk cümle kalıyor. Yazarken öyle değil ama, ilk cümleyi beğenmedi mi insan, göz kırpan imleç sağdan sola doğru hızla kayıp, uçuruveriyor harfleri / heceleri / cümleyi. Yaşananlar da tıpkı sesle söylenenler gibi, geriye alınması / yaşamın belleğinden silinmesi olanaksız. Unutmak çok değerli bu yüzden, hiç değilse hayal metal hatırlamak. Yoksa canımızı yakan, düşüncelerimizi zehirleyen, ruhumuzu karartan yaşam deneyimleri gün gelip kimyasını bozuyor bedenin, ruhu yoruyor, içindeki iyimserliği kurutuyor insanın.
2010'un günleri tamamlanırken düşünüyorum bu seneye dair unutmak istediklerimi, bir an önce belleğimin arka bahçesinde büyüttüğüm fıstık çamının altına gömmek ve toprağa karışıp, çürüyüp yok olmalarını istediklerimi. Fıstık çamının kozalakları toprağa düştükçe, içlerindeki fıstıkları toplayıp biriktiriyorum. Kozalakları hasır bir sepete dolduruyorum, kuruduklarında çini sobanın içinde çıtır çıtır alevlenecek, yazı odamın duvarlarını ısıtacaklar.


Eskiden beri sevmem tamamladığım bir sınavdan çıktıktan sonra "acaba kaç doğrum, kaç yanlışım var?", diye sormayı, alabileceğim not hakkında tahminde bulunmayı.. Zira yapabileceğim o kadardır zaten, elimden gelen / kotarabileceğim kağıdın üstünde, değerlendirecek olanın elindedir artık. Geriye dönüp bakmam.
Bu yüzden yıl biterken de "muhasebe" yapmıyorum, olanları olduğu gibi / o zamanın koşulları içinde "öyle olmaları gerektiğini " kabul ederek, kapatıyorum. Beni mutlu eden halleri, haberleri, kişileri, kazanımları, deneyimleri, yüzümü güldüren / bana huzur veren anıları saklıyorum sadece. Beni üzen, yoran, mutsuz eden, keyifsizleştiren tüm olayları ve kişileri çam kozalaklarının sobada tutuşan reçineli çıtırtıları eşliğinde zihnimin evinden, ruhumun bacasından duman yapıp dağıtıyorum.
Zira böyle olmazsa -yeniden, yinelenmeden ve yenilgiyi düşünmeden yürüyemem önümde uzanan yolda-, ki o yol beni olmak istediğim şehirlerden, yaşamak istediğim düşlerden uzaklaştırıyor şimdilik..

Ama belki de bu iyi bir şeydir kimbilir: Uzaklaştıkça daha çok çalışır / çalıştıkça daha çok yol alır / yol aldıkça burada olmamı gerekli kılan nedenleri daha çabuk ortadan kaldırabilirim.


Stephen Mills, Mountain Road In Snow


Herkes yeni yılın gelişine sevinirken, zıp zıp zıplayıp kutlamalar yaparken,  veda edilen yılın o son dakikalarında çocukluğumdan beri çok hüzünlenirim ben. Gözlerim dolar, içim cız eder, sanki çok sevdiğim birinden bir daha karşılaşamayacağımızı bilerek ayrılıyormuş gibi hissederim kendimi. Annem ve babam hayatta iken "onlarla geçireceğim yıllar azaldığı için" böyle olduğunu düşünürdüm hep; onlar melek oldu, ben hala aynı hissediyorum..

Yıl geçer
yıllar geçer
aklım uzaklarda demlenir,
yalnız da sürse yolculuk
uzağı yakın eylemek için
yolcu yolunda gerek...

hk, 26.12.2010

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü