İstanbul'a gidiyorum, şehrimin Kasım halini görmeye.. ilk kez doğduğum şehirde, anneciğim ve babacığımla birlikte doğumgünümü kutlamaya... Yolun yarısını geçeli çok oldu, ama yol da uzadı sanki Cahit Sıtkı'nın şiirinden bu yana.. Düşündüm durdum, sevdiklerim ve beni sevenler'den daha kıymetli armağan olabilir mi ?
Kış geldi Ankara'ya, şişlerim / yünlerim baş köşede yine.
Eflatun'una hayran kalıp aldığım iki yumaktan bir kaşkol örmekteyim ne zamandır,
yazılar / yazılar olmasa bitmişti şimdiye.
Bir paket taze çekilmiş Mehmet Efendi kahvesinin kokusu sinecek ilmeklere, ki sahibi kaşkolunu her kullanışında "bir fincan kahvenin 40 yıllık hatırı" ile ansın beni.
Hal böyle olunca kırk yıl daha yaşamak için elimden geleni yapacağım...
hk, 13.11.2008