neredeyse 2 sene oldu, benim yaratıcı / becerikli / zevkli / düşünceli dostum Banu'ya "içimden geçen" şeker çantayı tarif edeli. "mevsimlerden mevsim beğen" deseler, "sonbaharı" seçeceğimden olsa gerek, üstünde sonbahar yaprakları olan bir çanta hayal etmekteydim hep.
"bu ayaza kesmiş, fırtınalı günlerde" nefesimi tutmuş, hayatımda açılan iki kocaman "kara delik"te kaybolmamaya çalışırken, Banu "o çantayı" çizip, kesip, biçip, dikip vitrinine koyuverdi.
demek ki şimdiymiş zamanı, demek ki henüz kullanmaya kıyamadığım / el emeği - göz nurunu hayranlıkla seyreylediğim bu güzel çantanın daha önce değil de, bugünlerde / bu sonbahar çıkıp gelişi bu yüzdenmiş.
gece olup da yatağıma girdiğimde aklıma üşüşen ve ben ne kadar dirensem de uykumu öteleyip, yüreğimi acıtan anılarla boğuşuyorum son bir haftadır. belleğimin o anıları yok etmesini, babacığımı sağlıklı günlerindeki haliyle hatırlamayı, rüyalarımda onun tükenmiş ve solgun hayalini görmeden uyuyabilmeyi istiyorum.
çınarlı günler'in içine fotoğraf makinemi, defter ve kalemlerimi, yün şalımı, yağmur şapkamı ve içi kahve dolu küçük bir termosu yerleştirip, bu evin hüzünlü anılarla ağırlaşan havasından uzaklaşmak istiyorum..
ne yazık ki, bir kez daha, gerçekleşmesi olanaksız haller istiyorum.
hk, 10.10.2008