Oldukça uzun (dörtbuçuk saat) süren ve yorucu bir taşıma, sürükleme, yer arama, yeniden düzenleme, silme süpürme, yerleştirme uğraşının ardından "yaşam odam" yeni görüntüsüne kavuştu. İstediğim gibi az eşyalı; fildişi / beyaz / yeşil (ve mobilyadan dolayı siyah-kahverengi) renk skalasına sahip; daha ferah / penceresinin önü açık ve aydınlık (kış nedeniyle pencere içinde boylarını ve boyunlarını uzatan sardunyalar balkona çıktılar), iki çalışma masalı (biri pencere önünde, örtülü, menekşeli) bir yaşam odasına kavuşturdum kendimi.
Bu düzenleme sayesinde mutfakta da bir kitaplığım oldu üstelik!
Artık başımı kaldırır kaldırmaz evin tam karşısındaki sokağı, tanımadığım sokak sakinlerinin balkonlarını, bir de çatıların üstündeki toz mavi gökyüzünü görüyorum. Öğleden sonra güneş geliyor yaşam odama, perdeleri tamamen indirip yazmak pek hoş olacak gibi. Dün akşam dedim ki kendi kendime, "keşke bilgisayarımın -masaüstü arka planı-gibi değiştirebilseydim penceremden görünenleri". Kişiselleştirilmiş pencerelerimiz olsaydı, aynı apartmanın farklı dairelerinden farklı manzaralar izlenseydi; hatta bu görüntüler mevsimlere / pencereden bakanın ruh haline / olmak isteyip de olamadığı yerlere göre değiştirilebilseydi.
Gölköy'den Türkbükü, Toros Demirdöven (Lise yıllarımdan itibaren annem ve babamla Eylül ayında gittiğimiz -eski- Gölköy'ü çağrıştıran bu fotoğrafı seçtim ilk -pencere üstü görüntüsü- olarak, ancak dalgaların kumsala vurmasını, rüzgarın uğuldamasını da istiyorum: Durağan değil, devinen bir görüntü.)
Ben eşyalarla güreşirken, Akide evdeki hareketten pek memnun koşuşturmaktaydı. Saksıların üstünden atlamalar, elektrikli süpürgeden kaçmalar, pencere kenarına zıplayıp sokağa bakmalar, "elim sende" oynamalar... En az benim kadar yorulmuş olmalı ki, akşam güneşinin rehaveti ile kendini hala kış giysisi içindeki kanepenin üstüne atıp, tatlı bir uykuya daldı sonunda. Onu uyandırmamak için kanepenin yaz giysisini giydirmeyi bugüne bıraktım.
Son iki haftadır kendi sokağımda eşya nakliyat şirketlerinin -evden eve taşıma- yapan araçlarını ve yük taşıyıcılarını görüyorum hep. Hatta akşam geç vakit, kendi katımdaki kiracılardan birinin son eşyaları yüklenirken rastladım; benim boyumda ve otuzlu yaşlarında bir adam sırtına bağlanmış iki kapılı buzdolabını, sırtı / boynu ve başı ile destekleyerek indiriyordu merdivenlerden. "Sakin ve usturuplu adımlarla, geri geri indiği basamakları sayıyor mudur ?", diye geçti aklımdan. Bir kapı eşiğine büzüşüp, benim önümden o dev buzdolabı ile manevra yapışını ve iki büklüm olmuş gövdesinin temkinli adımlarla aşağıya inişini izledim; hayret / korku / endişe / saygı / üzüntü karışımı bir duyguya kapıldım elimde olmaksızın.
Ada vapuru, Gökhan Tiryaki "Aklımdan her zaman geçerdi. Kalemi kağıdı kaptığım gibi iskelenin kapısındaki gazinoda denize karşı oturup bir aşk hikayesi yazayım dedim. Ne zamandır yazamadım.
Denize, çamlara, yelkenlilere karşı bir sevgi hikayesi, yalandan bir kadın yaratayım, varsın olmasın dünya yüzünde ne çıkar. Hayalden daha güzeli mi olur. İşte altı buçuk vapuru geldi. Zor ama karşılıklı bir aşk olsun. Sevilecek yerim yok ki sevsin beni. Onun da pek sevilecek yeri olmasın isterse... Ama seveyim.
Vapurdan çıkınca yüreğim çarpsın. Bu vapurdan çıkmayınca öteki vapuru bekleyeyim.
..."
Sait Faik Müzesi Arşivi No.61 , Büyüyen Eller - Sait Faik Abasıyanık , YKY 2007
Yaz köşesinden ilk yazımı, penceremde olsun istediğim görüntüyle uyumlu bir öykü taslağı ile bitirmek istedim. Sahi ne işim var Ankara'da benim ?
hk, 5.4.2009
1 yorum:
Yeni tasarımlar, yeni sevinçlere vesile olsun, dilerim.
"Aklımdan her zaman geçerdi. Kalemi kağıdı kaptığım gibi iskelenin kapısındaki gazinoda denize karşı oturup bir aşk hikayesi yazayım dedim. Ne zamandır yazamadım.
Denize, çamlara, yelkenlilere karşı bir sevgi hikayesi, yalandan bir kadın yaratayım, varsın olmasın dünya yüzünde ne çıkar. Hayalden daha güzeli mi olur. İşte altı buçuk vapuru geldi. Zor ama karşılıklı bir aşk olsun. Sevilecek yerim yok ki sevsin beni. Onun da pek sevilecek yeri olmasın isterse... Ama seveyim.
Vapurdan çıkınca yüreğim çarpsın. Bu vapurdan çıkmayınca öteki vapuru bekleyeyim."
- Tam da Konak Pier'da, buradaki tadı Italya'daki kadar nefis bir kahve ile mola verirken okunacak bir pasajmış..
Nitekim öyle de oldu.
Sinan
15.59
Yorum Gönder