"siyah taşlı bir yüzüktür
yaslı parmaklar tanır onu "
G.Akın
I.
Aile yadigârı yüzükler, ya kadife muhafazalar, ya da kartonu hafifçe tüylenip, içindeki pamuğun rengi sararmış kutucuklarda saklanır.Biraz da bu yüzden, görücüye çıktıklarında -neredeyse törensel- bir eda ile açılır, ve bu eski, yıpranmış kılıfın yüzüğün değerini belirgenleştirdiğinden kimse, -hem de gençliklerinden beklenmeyecek bir anlayışla-, süphe duymaz.
Onlar (diğer tüm mücevherler gibi) muhafazalarının -eskimiş, modası geçmiş, solmuş- ama yine de zerafetini yitirmemiş giysisi içinde-ağırbaşlılık, bilgelik ve (yürek burkan bir) hoppalık arasında salınmayı sürdüren yaş'lı kadınlar gibidirler.
II.
Yüzükleri koruyan muhafazaların, ustaca kalıplanmış, kapakları hafifçe yükseltilmiş, kilit mekanizmaları hatasız işleyen marifetli biçimleri bir yana, üzerlerini kaplayan kumaşın,
- ki, siyah, şarap kırmızısı, gece mavisi, mor kadifedir -, kapak açılmadan önce okşama isteği uyandırdığını hangi kadın inkâr edebilir ?
İtiraf etmeye yanaşmasalar da (ki, bu bazen çekingenlik, bazen aile terbiyesi, bazen reddetmeye olan yatkınlıktandır), o yüzükleri takan / takmayı hayal eden kadınlar da bu kadife kutular gibi okşanmayı geçirirler akıllarından hep.
Okşanarak sevilmeyi, parmaklarındaki aile yadigârı yüzüklerin muhafazaları gibi...
III.
Aile yadigârı yüzükler ilk sahibelerinin beğenilerine sunulmuş (sevgililer, nişanlılar, eşler tarafından) hediyeler olabileceği gibi; onların kişisel kararı ile alınmış olmaları da mümkündür.Yapıldıkları dönemin modası kadar, kendilerini yaratanın becerisini, sanat gücünü, ustalığını da yansıtırlar; bu yüzden hem her aile için "biricik", hem de farklı ailelerin alçakgönüllü hazinelerinde "birbirinin eşi, ya da çok benzeri" olduklarını bilmezlikten gelerek bekleyen "kızkardeşler" gibidirler.
IV.
Aile yadigârı yüzükler ilk sahibelerinin yüzük parmağına göre alındıkları için, sonraki sahibelerinin parmaklarına uymakta zorluk çıkartabilir.Bu yüzden işte, birden fazla defa genişletilip, daraltıldıkları / yeni parmaklarda pırıldayabilmek için çilekeş sıkıntılara katlandıkları için de benzersizdirler.
Yine de "aile yadigârı bir yüzüğün" belleğinde, yeni sahibeleri tarafından kullanılmanın bu değişikliklerden daha içsel bir anlamı vardır: Kim ne derse desin, onlar en çok kuyumcudan çıkıp da,muhafazaları ilk kez açıldığında karşılaştıkları kadının çehresini severler.
O çehredeki "mutluluğu, coşkuyu, hayranlığı, müteşekkir gülümsemeyi ve gururu" hiç unutmaz; sonraki her sahiplenme töreninde, göz göze geldikleri yeni çehreyi bu ilk ve en güzel çehre ile karşılaştırırlar.
Her yeni sahibe niceliği değişse de içeriği hep aynı kalan bir hayal kırıklığıdır bu yüzden.
Her yeni sahibe niceliği değişse de içeriği hep aynı kalan bir hayal kırıklığıdır bu yüzden.
V.
Böyle her yüzük, kendisini taşıyan ve gösteren elin "iyi günleri"ni bilir daha çok.Zira muhafazalarından, evlilik ve sünnet törenleri, nişanlar, bayram ziyaretleri, misafirlikler, kutlamalar için çıkartılır, iyi günleri anımsatır, onlar için saklanırlar. Ama işte, "aile yadigârı bir yüzüğün" belleğinde, sahibesiyle paylaştığı anlar "iyi günlerle de sınırlı kalsa, "diğer, sıradan ve dertli günlerin" bilgileri de vardır.
Zira yüzük parmağını halkaladığı yerde, tüm ara zamanların imlerini saklayan -şifresi çözülmeye yatkın- kalp atışlarını dinlerler.
VI.
Aile yadigârı yüzüklerin belki de en çok korktuğu (kendi anlamlarına denk diğer mücevherler gibi) iki hal ise: Kaybedilmek ve ailenin dışına çıkmaktır. Biraz da bu yüzden, en kederli, yalnız ve endişeli olan yüzükler antikacı dükkânlarının, kuyumcuların vitrinlerinde bekleyendir; sahiplenilmeye en gönülsüz hem.
VII.
Biri'nden yadigâr kalmak, -bu, eski püskü kadife bir muhafazanın içinde saklanan, yirmi dört ayar altın halkalı, elmas bir yüzük bile olsa-, uzak ve yakın geçmişi red ya da inkâr edemeyen bir hüzün halidir.
hk, 29.3.2003, parmağımda kendimden yadigar siyah taşlı bir yüzükle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder