Yalnız yolculuk etmenin edindirdiği alışkanlıkları düşünüyorum günlerdir. Evde başlayıp, otobüs ve tren garlarında, hava limanlarında mutlak bir yalnızlığa dönüşen yolculukları. Bir kentten bir başkasına, bir ülkeden bir diğerine gitmenin özgürlüğe benzer, ama yolcuyu bir o kadar da yitikleştiren maceraperest hallerini.
Gidilecek yere göre tasarlanan ayrıntıları, o ayrıntıların süregelen yaşamın ne denli dışında kaldığını, bu yüzden her yolculuk öncesinde iki farklı yaşamı planlar gibi davranmak gerektiğini, -şimdiki- yaşam ile -gelecek- yaşam arasında mekik dokuyan düşünceleri; gidilecek yerler kadar, geride bırakılacak evin ve ona ait alışkanlıkların da nasıl düzenlendiğini (bitkilerin sulanması, buzdolabında yiyecek kalmaması, evin arada bir havalandırılması, koltukların üstüne örtüler serilmesi, sabahları gazete bırakılmaması, posta kutusunda biriken fatura ve mektupların bir başka adrese yönlendirilmesi,...) getirdim aklıma.
Sonra zamanla yerleşik bir hal alan, geçiştirilemeyen endişe: Ya dönemeyecek olursam...
Zaman geçtikçe evin içinde bu endişenin derinleştiği yerler var. Bir yaşamın sahibinin ellerinden süzülüp gitmesi: Hazırlıksız, birdenbire, yolculuk öncesinde toplanan bir evin düzeniyle korunabildiği kadar; çözülmeyecek bir alfabeyle yazılmış bir kitabın onu okuyamayacak birilerinin eline geçmesi gibi.
Yolculuk, akışı ve yönü önceden belirlenmiş bir yolun iki ucu arasında yapılan bir katediş ise, yolcunun yanında götüremediği ve kendine ait her nesne de bu yola gölgesini düşürecektir.
II.
Yalnız yolculuk edenin yükü bir başkasından yardım istemeksizin taşıyabileceği nicelikte olmalıdır. Yoksa yolculuk yavaşlar, zorlaşır, başkalarına bağımlı hale getirir yolcuyu. Ayağına zincirle bağlanmış demir gülleyi sürükleyerek yol alır gibidir: Taşıdığı yük yolcunun özgürlüğünü bir ağır köleliğe çevirir.
III.
Yalnız yolcunun yanında kitabı ve defter-kalemi olmalıdır mutlaka. Dilini bilmediği ülkelerde dolaşırken konuşmanın yerini okumakla yazmak alır çünkü.
Kitabı yolcuya anlatır, yolcu da defterine.
IV.
Yalnız yolcunun adres defteri, sevdiklerinin suretleri, ev anahtarları ve dönüş bileti özenle koruması gerekenlerdir. Ama işte yine de bütün bunlar, dönüşü tasarlanmış yolculukların nesneleridir. Sadece gitmeyi aklına koyan için hepsinden vazgeçmek, ya da suretlerle yetinmek şaşırtıcı değildir.
V.
Yolcunun belki de en yalnız olduğu an, kendisini yolcu edecek birisinin olmayışına içlendiği vakitlerdir. Peronda / limanda bekleşenlere, pasaport kontrol noktasının ardında kalanlara kalabalıkta annesini yitirmiş çocuk endişesiyle bakar ve kimsesizliği yükleniverir.
Derken yerini bulur, koltuk numarası geçici bir adres gibi karşılar yolcuyu; işte o zaman ayrılmak istemediği ve bu yolculuğun uzaklığına (süre, uzaklıkla boy ölçüşemez) denk bir umarsızlıkla düşündüğü herkesle vedalaşır.
Saatine bakar, “şimdi beni düşünüyorlar mıdır?” diye geçirir aklından.
VI.
Yalnız yolcunun kalbi, az ya da çok, yolculuğun başladığı evde kalır.
hk, 10.6.2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder