“ 8./Bugün, bir antikacıda uzun (15 cm. boyunda) bir iğneye benzeyen, gümüş, tutulacak yeri çiçek, tombak bir nesne gördüm.İlk bakışta, bunun, kadınların kullandığı bir süs nesnesi olduğunu sandım. Değilmiş; kitap sayfalarını çevirmek için kullanılırmış. El yazmalarının aherli sayfalarını tükürüklü parmaklarla çevirmenin bayağılığından tiksinen, dahası kitaba duyduğu sevgiyi, saygıyı bir sanat nesnesine dönüştürmüş olan Osmanlıyı düşledim. Ve tabii, kullanmak için olmasa da, satın aldım bu nesneyi.”
Ferit Edgü, Tüm Ders Notları, Yeni Ders Notları (1980-1990)
I.
Kitap lekeleri, kitabın sahibi / okuyucusu’nun (ikisinin aynı veya ayrı kişiler olması ihtimalini unutmamalı) kitap okuma alışkanlıklarını imleyen en okunaklı işaretlerdendir.
Kitaplarını sahip olduğu diğer nesneleri (kalem kutusu, fincan, terlik, kül tablası, cetvel, eldiven, vb.) kullanma biçiminden farklı bir özen ve ciddiyetle “okumaya” gerek duymayan okuyucu “leke” sabıkası en yüksek olandır bu yüzden.
Ki, özenli olmak yaşamında bir ilke ise okuyucunun, kitaplarında rastlanabilecek yegâne leke ( onlar da lekeden ziyade, kağıdın üstünde kenarları ince buruşuklarla belirginleşmiş minik daire biçimli kabartılardır) “gözyaşı” izleridir. Bu izler kitabın yazın türüne, ağlama isteğine yol açan anlatımın hangi sayfada yer aldığına, okuyucunun okuma hızına, gözyaşlarının ağlamayı tetikleyen cümlelerden kaç satır sonra süzülmeye başladığına, kitabın okuyucunun kucağında ve onunla göz göze oluşuna bağlıdır. Ağlama eylemini ortaya çıkaran bölüm, paragraf ya da dizeler yeniden okunduğunda ise hazırlıklıdır özenli okuyucu, mendilini yanından eksik etmez.
Özensiz, ya da savruk okuyucunun kitabında ise sayfaların büyüklüğüne, kitabın cildine (sayfaların yumuşak başlılığına), okuyucunun algılama hızına ve okuma eylemine eşlik eden (kimi zaman onu tamamlayan) kahve, çay fincanlarının ya da şarap, konyak kadehlerinin kenarından sızmış damlaların bıraktığı ince ve soluk halkalara rastlamak mümkündür. Dalgınlık halkaları da denilebilir bunlara, zira okuyucunun kitabın başından kalkıp bir başkasına yöneldiği, bu sırada da okumakta olduğu yeri kaybetmek endişesiyle fincanı ya da kadehi açık olan sayfanın üstüne “bırakıverdiği” anların ürünüdürler.
Kitapları lekeleyen ve hoşgörülmesi olanaksız yiyecek kırıntılarından söz etmeye bilmem gerek var mı? Ancak “okuma sevdası”nın büyüklüğüne, ya da “okumakta olduğu bölümün nereye varacağına duyduğu karşı konulmaz meraka” sığınarak affettirebilir kendisini okuyucu; öyle ya, açlığı bile engel olamamıştır “okuma eylemi”ne ve her ne kadar dökülen parçacıklar (ekmek / bisküvi kırıntıları, simit susamları) sayfa çevrilmeden önce ve kitap çene seviyesine yükseltilerek üflense de, birkaç kırıntı kağıdı şeffaflaştıran ve rengini değiştiren izini bırakmıştır çoktan.
II.
Kirli ellerle okunan kitaplar sayfalarının köşelerinden ve dış kenarlarından yaprakların cilde kavuştuğu o kısık çizgiye doğru esmerleşirler. Okuyucuların niceliği arttıkça ve yaşları küçüldükçe böyle lekeler çoğalır, onulmaz bir geçkinlik çehresi gelir yerleşir.
III.
Kitap içlerinde karşılaşılan en masum ve bağışlanabilir lekeler ise, sonbaharda şarabi ve sarı ağaç / sarmaşık yapraklarının; ilkbaharda envai çeşit kır çiçeklerinin (en çok da papatyaların); yaz geldimi de kokulu ve yalınkat bahçe çiçeklerinin (yasemin, hanımeli, menekşe) kurutulmak için yerleştirildikleri yerde sayfalara bıraktıkları izlerdir. Bu lekeler çiçeğin dokunsanız tozlaşacak kalıntılarına inat, kahverengi mürekkeple çizilmişcesine belirgin ve kalıcıdırlar; bu yüzden kitap, çiçek ya da yaprakların hiç beklenmedik bir anda kucağınıza düşüp, kırılıvermesine aldırmaksızın, zamanı meçhul o mevsimin kağıda mühürlü siluetlerini saklamaya devam eder.
IV.
Dolmakalemle yazılmış not ve mektupların satırları, eğer arasına kondukları kitabın sayfası ile öpüşüyorsa, zamanla matbaa harfleri ile el yazısının içiçe girdiği ve gizli bir şifreyi çağrıştıran lekeler bıraktığı da vakidir. Eski kitaplarda da en çok bu lekelere rastlanır zaten. Mürekkebini kitabın tenine kusmuş bu el yazılarının, unutulmuş bir şiirin, aşk ya da intihar mektubunun keşfi olması kâşifinin en büyük dileğidir.
V.
Resim yaparken okumayı özleyen dalgın ressamların kitaplarında renkli boya lekelerine rastlamak şaşırtmamalıdır kimseyi.
VI.
Kitap lekeleri okuyucudan kitaba kalandır.
hk, 2.3.2003
1 yorum:
Yine siir gibi, en hassas gözlemlerinizle anlatmıssınız kitapların nesnel varlıgından cıkan öznel ruhları; elinize saglık. Ben de nacizane bir okur olarak, kitaplara bir seyler karalanması konusunda cok asabiyim. Hem bireysellestirilmemesi gerektigini, hem de o "varlıga" izinsiz katkıda bulunulmaması gerektigini düsünüyorum; bilmem dogru mudur? Gününüz güzel olsun...
Yorum Gönder