Uyuyan Eros, Gümüşsuyu’nda 1930’lardan kalma ve şimdi bir hayalet gibi duran apartmanın yanından aşağıya / yukarıya uzanan basamakların inerken sol / çıkarken sağ yanında kalan resimlerden sadece bir ayrıntı... Bu apartmanla ilgili annemden dinlediğim bir aile öyküsü olduğundan mıdır, yoksa terkedilmiş evler beni daima hüzünlendirdiğinden midir, o basamaklardan her geçişimde parmak uçlarımla duvarlarına dokunmak isteğine karşı koyamadım.. Sanki dokunurken, orada yaşamış nice ailenin bilinmedik öykülerinden, pencerelerinde yanan ışıkların içeride olup bitenleri inkâr eden aydınlığından, artık uçuşmayan perdelerden, gramofondan yükselen Hoffmann’ın Masalları’ndaki “Barcarolle”den, yeni doğmuş bebeklerin masalsı uykularından, yas kıyafetleri tütsü kokan kadınların gece yalnızlıklarından, yeni evlilerin sabah sevişmelerinden ve Saint Antoine kilisesindeki Paskalya ayininden dönen ailelerin neşeli öğle yemeklerinden silik birer iz parmak uçlarımdan belleğime, ruhuma işlesin; beni bu zamandan annemin çocukluk yıllarının zerafetine, sadeliğine, güzelliğine götürsün istedim...
Bu duvarın tam karşısında bir café var ve aslında eminim ki, yazın bu café’nin küçük bahçesinde oturup içkilerini, kahvelerini yudumlayanlar, eski / kederli / kirli bir duvarı izlemek zorunda kalmasınlar diye çağrılmış olmalı ressam. Hem duvarı güzelleştirmek hem de kendi hayal gücüne şarkılar söyletmek için kullanmış o da duvarı. Hani Gümüşsuyu’nda yaşıyor olsam, yaz akşamları evime giderken o café’de küçük bir kahve, ya da bir kadeh şarap molası verirdim haftada birkaç kez; masanın üstüne yanımda gezdirdiğim not defterimi ve kitabımı da koyardım . Kâh yazar, kâh okur, kâh duvardaki resimleri seyrederdim...
Geceyarısına sadece dokuz dakika kala ve gün yarına dönmeye hazırlanırken yazıyorum. Farinelli en sevdiğim / en dokunaklı aryasını söylüyor... Hayal ettiğim yerlerde dolaşıyorum, duvar resmindeki zenci uşağın duruşundaki teslimiyete benzer bir iç erinciyle , hani bıraksam gözlerim yaşlarla dolacak...
Bu duvarın tam karşısında bir café var ve aslında eminim ki, yazın bu café’nin küçük bahçesinde oturup içkilerini, kahvelerini yudumlayanlar, eski / kederli / kirli bir duvarı izlemek zorunda kalmasınlar diye çağrılmış olmalı ressam. Hem duvarı güzelleştirmek hem de kendi hayal gücüne şarkılar söyletmek için kullanmış o da duvarı. Hani Gümüşsuyu’nda yaşıyor olsam, yaz akşamları evime giderken o café’de küçük bir kahve, ya da bir kadeh şarap molası verirdim haftada birkaç kez; masanın üstüne yanımda gezdirdiğim not defterimi ve kitabımı da koyardım . Kâh yazar, kâh okur, kâh duvardaki resimleri seyrederdim...
Geceyarısına sadece dokuz dakika kala ve gün yarına dönmeye hazırlanırken yazıyorum. Farinelli en sevdiğim / en dokunaklı aryasını söylüyor... Hayal ettiğim yerlerde dolaşıyorum, duvar resmindeki zenci uşağın duruşundaki teslimiyete benzer bir iç erinciyle , hani bıraksam gözlerim yaşlarla dolacak...
hk, 7.11.2004
1 yorum:
foto icin tesekkürler,postingi bugün yaptim.
slmlar
TD
Yorum Gönder