21. Şubat sabahının kahve tadı diğerlerinden farklı olmasa da, gece gördüğüm rüyaların tesiriyle şimdi kapıları kapanmış başka bir dünyadan geldiğimi hissediyorum. Orada annem ve babamla aynı evde yaşıyor olmalıyız, Karşıyaka'daki evimizde. Zira uyanmaya yakın, içinde yattığım yataktan kalkıp artık güne başlamayı düşündüğümü ve odadan çıkıp, salona gitmek için Karşıyaka'daki evimin planını hayal ettiğimi hatırlıyorum. O dünyada kurulu ev, ömrümün en güzel yıllarını annem ve babamla birlikte geçirdiğim yer; buna da şaşırmamak gerek. Annemle konuşuyoruz, sadece yüzünü göremiyorum, ya bana sırtı dönük bir işle uğraşıyor, ya da yüzünü göremeyeceğim bir yerde uzanıyor. Hafta sonu ( şimdi bu yazıyı kaleme aldığım evde ) yıkamaya üşendiğim bulaşıkları yıkıyor mesela mutfakta, uykumun içinde su sesini duyuyorum, biliyorum mutfakta O'nun olduğunu, mahcubiyet duyuyorum, çok hem de. Yataktan fırlayıp yanına gitmek, "Anneciğim ne yapıyorsun, bırak ben hallederim şimdi", demek istiyorum aslında. İşte bunu düşünürken, yatak odasından mutfağa gitmek için izleyeceğim yolu çiziyorum zihnimde, odamdan çıkınca annemle babamın yatak odasını göreceğim hemen, çoktan uyanmış olacaklar, çay demlenmiş, kahvaltı sofrası kurulmuş beni bekliyorlardır; -bak işte yatak toplanmış, örtüsü serilmiş, balkon kapısı aralanmış bile-.. Tek kişilik yatağımın kenarından ayaklarımı sarkıtıp, evin seslerini dinlesem, bu saatte televizyon açılmaz, sadece radyo ya da Mozart'ın piyano konçertolarından birini duyabilirim, o da mırıltı gibi.
Sesimi duyuramadığım da oluyor anneme: Kanepede uzanmış kitap okuyor; evde bir de yabancı misafir var, sürekli bir şeyler yazıp çizen sakar, beceriksiz, yeteneksiz bir Japon. Bir ara odadan çıkıyor, ben anneme alçak sesle seslenmeye başlıyorum, misafirin harap ettiği kalemlerimi, kalem şeklindeki silgimi kaldırmak istiyorum ortadan.Ama annemin onayına ihtiyacım var, defalarca sesleniyorum, hiç oralı olmuyor, ben de kucağına doğru bir kurşun kalem fırlatıyorum bana baksın diye. Kalemi alıp bir kağıt parçasına o güzel el yazısı ile bir kaç satır yazıyor, sonra da kağıdı katlayıp bana doğru atıyor. "Silgiyi kaldır, evde kullanırız", diye yazmış kağıt parçasına.
O anda el yazısını görmek, sesini duymaktan farksız...
Kahvenin kokusu da, tadı da aynıydı bu sabah. Birazdan aralarına karışacağım insanların yaşadığı bu şehir de aynı, gideceğim yerdeki yüzler, meseleler, işler de. Gidip geldiğim o dünyayı yaratan benim zihnim, hasretim, yokluğuna alışamadığım hallerdir belki; ya da daha önce yolunu bulamadığım ve aslında hep orada var olan bir -gizli bahçe-..
hk, 21.Şubat.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder