22.11.08

beklemekten vazgeçince...


"Yalnız Yaşama Sanatı"nda diyor ki:
" Yalnız olmak ve tam anlamıyla yapayalnız kalmak o kadar kişisel yaşanır ve kimliğimizi o kadar etkiler ki, bu esnada içimizde olanları anlatmak zor gelir. Yalnız ya da yapayalnız olduğumuzda mahrem olan duyarlılıklarımız ve yaralarımıza dokunulur, bu şekilde de belirli çağrışımlar, anılar ya da aynı zamanda belirsiz duygular uyandırılır."

Lodos fırtınası var dışarıda, birdenbire soğudu sonbahar / kışı getirdi nihayet, kendine ve adına yakışır bir haşinlikle vurdu pencere ve sokaklara Kasım. Ellerim ve burnumun ucu buz gibi, anneciğimin en güzel ve en sevdiğim hediyelerinden olan robalı ve mavi çiçekli pazen ev elbisemi giydim bugün ( kendi diktiği nice giysimden biridir bu yumuşacık, rahat ve bol elbisem). Sabahtan beri "Romance in a Cold Climate" ( Soğuk İklimde Romantizm) albümündeki Grieg, Smetana, Dvorak, Chopin, Sibelius, Liszt ve Lehar eserlerini dinliyorum. Hayalimde dede evinin üst katındaki tükuvaz yeşil çini sobada odunlar yanıyor çıtır çıtır...

Yalnız olmak o kadar da korkulacak bir hal değil ki, diye yineliyorum kendime uyandığımdan beri. Sardunyalarım pencerenin içine taşındılar çoktan, uysal tıkırtılarla çalışıyor masa saatim, parmaklarımın ucunda sözcükler sonra... Gelen mektuplar, yazılacak mektuplar, kadife yaprakları en koyu mordan çiçekleri çevreleyen bir Afrika menekşesi bile getirmiş eski bir öğrencim dün ben yokken; senelerdir uzak bir kentte yaşayan bir arkadaşım " kimsesiz kaldım" dediğimde, "Ben varım ya" deyivermişken üstelik bir an bile tereddüt etmeden..
-Böyle yalnızlık canıma minnet-, deyip gülümsemeyi bile başardım.

"Yalnız ya da yapayalnız olduğumuzda mahrem olan duyarlılıklarımız ve yaralarımıza dokunulur, bu şekilde de belirli çağrışımlar, anılar ya da aynı zamanda belirsiz duygular uyandırılır." , dediği yerde duraklıyorum yine de kitabın.
Bu anlatılabilir bir hal değil işte.

Şu fotoğraftaki kağıttan kayıklar gibi benim de yazdıklarım.
Yazıyı taşıyan her bir sayfayı bir kayığa çevirip bırakıyorum suyun üstüne,
onlar yol alabildiğince gidiyor ve her kayığın yolculuğu belki de taşıdığı sözcükleri içselleştirebilen okurun yazılanlar hakkındaki duyarlılığı ile sınırlı kalıyor...

Kışı karşılamaktan, kahve içmekten, yalnızlıkla barışmaya yeltenmekten, iyimser düşünmekten başka bir iş daha yaptım bugün: Beklemekten vazgeçtim.

"beklemek" konusuna da dönerim elbette,
ama şimdi bu kayığı da katlayınca
bitmemesini dilediğim bir yeni yolculuğa çıkacağım...

hk, 22.11.2008

1 yorum:

dgül dedi ki...

Beklemekten vazgeçmeyi, ümit etmekten değil de "ertelemekten" vazgeçmek olarak anlamak istiyor beynim. Aksi halde, giden her bir kayığın macerasını, kendine çizeceği yeni (ya da belki şaşırtıcı biçimde benzer) yolu da merak etmezdiniz diye düşünüyorum. Okuduğunuz kitaptaki "anlatılabilir bir hal değil" diye tarif ettiğiniz cümlede anlatılanlar, benim ruhumda da anlatılabilir olmayan, ancak anlaşılabilir bir hali betimler gibi. Ve hatta önceden de söylemiştim sanırım bunu size; Kendi adıma, orada tariflenen yapayalnızlıktaki hissedilen duygulanım, yanınızda/yakınınızda birileri olup olmadığı ile alakalı değildir diye düşünüyorum. Ya da tersi, çok yakınızda olan kişilerin o "yalnız" anınızda aklınızdan geçenlerle uzaktan ya da yakından teğet geçen bir algılaması olmayabileceği gibi, çok uzak olduğunuz, isteseniz de belki ulaşma şansınız olamayacak, ama sizin de bahsettiğiniz gibi yıllardır görüşememiş bile olduğunuz bir arkadaşınız bazen sizin beyninizde uçuşanları nerdeyse onikiden de vurabilirmiş gibi geliyor bana.
Yine sizin muhteşem anlatım yeteneğinizle tam zıt duran şekilsiz cümleler kurdum ben ama sizin söylemek istediklerimi tam da olduğu gibi anlayacağınızı biliyorum. Ben burada bana ulaşan tüm kayıkçıklarınızı kurulayıp beynimin, gönlümün, ruhumun baş köşesine yerleştiriyorum ve gelip gidip okuyorum içindeki her bir özenli cümleyi. Yani kayıkçıklarınız aslında eminim ki ,tıpkı bendeki gibi bir sürü okurun ruhunda yer ediniyor ve hep devam ediyor yolculuklarına...

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü