2.3.08

evcilik oyunu

kimsesiz resimler: "evcilik oyunu"

Gideceğim yerleri, yolculukların ne kadar süreceğini, ayrılır ve dönerken geçiren ve karşılayan olup olmayacağını, yanımda okumak için götüreceğim kitapların isimlerini merak etmeyi özledim.

Duvarımda İstanbul Oyuncak Müzesi’nin takvimi asılı. Benim için Mart başlamadı henüz, Şubat ayını 30 ya da 31 güne tamamlamak için böyle yapıyor, 3.Mart sabahına dek yaprağı çevirmiyorum.
1960 yılına ait , kırmızı renkli ve yan tarafında “JUST MARRIED” yazan teneke bir otomobil resimdeki. Üstü açık iki kişilik bu spor otomobil, üzerine ok saplanmış kalpler, düğün çanları, yayını germiş bir çocuk Eros ile süslenmiş. Yusyuvarlak gözleri ve kırmızı yanaklı tebessümleri ile otomobilin içine oturtulmuş “gelin ve damat” balayı yolculuğuna çıkmış, motor kapağının üstüne tünemiş beyaz güvercini ürkütmeden gidiyorlar. Kırmızı teneke otomobil ile çıkılan balayı yolculuğu dönüşünde, el yapımı bir bebek evinin önünde durulmuş olmalı.
Oyuncaklar, onlarla oynayan çocukların hayal gücü ile sınırlı kurguların kahramanıdırlar aslında. Bu yüzden, kırmızı teneke otomobilin sahibi kendisini “gelinin” ya da “damadın” yerine koymuş ve hayal ettiği herhangi bir yolculuğa çıkmıştır.


Oysa yetişkinlikte hiçbir kurgu işe yaramıyor, zira böyle bir yolculuğun gerçeklik içindeki değişkenleri sayılamayacak kadar çok ve akıl / ruh karıştırıcı. Otomobilin sürücü koltuğunu yol arkadaşınıza bırakmış, yolculuğun keyfini çıkarmaya hazırlanırken bir de bakıyorsunuz otomobilin bagaj kapağına yaslanmış itmektesiniz. Üstelik itme eylemi sonuç verdiğinde otomobilin ve içindeki “eski” yol arkadaşınızın hızla uzaklaştığını görmeniz de muhtemel.


Bir takvim sayfasındaki resim üzerine yazabileceklerimin niceliği konusunda hiç fikrim yoktu. Aslına bakarsanız hiç durmadan aklıma üşüşen eski yolculuk anılarından uzaklaşabilmek için yazmaya başlamıştım. Cümlelerin uzunluğuna aldanmayın, zihnimi kurcalayan düşüncelerin gürültüsünü bastırmaya çalışıyorum; peşpeşe uğuldayarak çarpıyorlar. Kıyı köşe toplamam, yaşantımın her alanında bıraktığı izleri sessizce silmem gerekiyor.


Sadece uyuduğumda unutabildiğim bir keder bu. Uyanıklığın ilk birkaç saniyesi içinde geri gelen, ucu bucağı olmayan bir kuyu karanlığı. Benim ne kadar hayalim varsa o kuyunun dibinde artık.


Ama zaten ben çocukken de evcilik oyunlarını hep yalnız oynardım.

hk, 2.mart.2008

1 yorum:

dgül dedi ki...

Benimki çok bencilce görünüyor yine ama peşpeşe uğuldayarak çarpan düşüncelerinizi o kadar güzel anlatıyorsunuz ki, zihninizin ve kaleminizin yaratıcılığına hayran kalmamak elde değil...
"Otomobilin sürücü koltuğunu yol arkadaşınıza bırakmış, yolculuğun keyfini çıkarmaya hazırlanırken bir de bakıyorsunuz otomobilin bagaj kapağına yaslanmış itmektesiniz. Üstelik itme eylemi sonuç verdiğinde otomobilin ve içindeki “eski” yol arkadaşınızın hızla uzaklaştığını görmeniz de muhtemel." den daha güzel nasıl anlatılabilirdi ki bu duygular... Ve sanki herşeye rağmen, tüm kedere rağmen, hafifçe gülümseyerek bakabilen bir yüz görüyorum sanki :) (Ya da öyle umuyorum...)
Evcilik oyunu her ne kadar başkalarıyla oynanıyor olsa ya da öyle gözükse bile, her ruhta tamamen bambaşka ve tek başına oynanmaz mı sahi?

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü