Mc Baba Restoran
tam takır kuru bakır bir sofrada
baş köşeye kurulmuş Mösyö Mönü,
tabağında Karnı guruldayan hazmı güç bir çift soru ile:
“ kimin açlığı kimin açlığından büyük?
ve “ kimin açlığı kimin açlığını döver?”
yiyen cevaplamış soruyu
açlıklararası hiyerarşinin
getirdiği yeme de yanında yat iştihayla:
“ önemsiz açlıklar” doğal seleksiyona nevale!”
yer misin, yemez misin?!
yersek!
reha yünlüel / şiirhane
tam takır kuru bakır bir sofrada
baş köşeye kurulmuş Mösyö Mönü,
tabağında Karnı guruldayan hazmı güç bir çift soru ile:
“ kimin açlığı kimin açlığından büyük?
ve “ kimin açlığı kimin açlığını döver?”
yiyen cevaplamış soruyu
açlıklararası hiyerarşinin
getirdiği yeme de yanında yat iştihayla:
“ önemsiz açlıklar” doğal seleksiyona nevale!”
yer misin, yemez misin?!
yersek!
reha yünlüel / şiirhane
açlık’a dair, aç acına, açıklayıcı açmazlar
I.
Günlük yaşantının başedilir ve giderilebilir bir hâli gibi gördüğümüz açlığın kolaylıkla umarsızlığa dönüşebileceğini farketmek için ne amansız kıtlıklara, ne de ölümcül deneyimlere gerek var aslında... Gelin görün ki anlayışlı, duyarlı, vicdanlı olamıyor insanoğlu her zaman; yaşamadığı zorlukları kolaylıkla görmezlikten gelip, kendinde var olanın yokluğunu çeken başkalarına yabancılaşabiliyor. Açlık var olmanın en temel ve basit gereği olarak tüm insanlığın elbirliğiyle yenmesi farz yaşamsal bir sorun iken, diğerlerinin yanına bile yaklaşamadığı o sofrada , kimileri hiç durmadan tabağını doldururmaya devam ediyor.
Açlık yalnızca aç kalanlara (yoksa bırakılanlara mı demeli) özgü bir “hâl” olarak, yarım açlıkla tam açlığın sınırında bekleyen dünya nüfusu için “paylaşılması güç” ve “haberdâr olunması zahmetli” bir gerçeğe dönüşmüyor mu böylece?
Günlük yaşantının başedilir ve giderilebilir bir hâli gibi gördüğümüz açlığın kolaylıkla umarsızlığa dönüşebileceğini farketmek için ne amansız kıtlıklara, ne de ölümcül deneyimlere gerek var aslında... Gelin görün ki anlayışlı, duyarlı, vicdanlı olamıyor insanoğlu her zaman; yaşamadığı zorlukları kolaylıkla görmezlikten gelip, kendinde var olanın yokluğunu çeken başkalarına yabancılaşabiliyor. Açlık var olmanın en temel ve basit gereği olarak tüm insanlığın elbirliğiyle yenmesi farz yaşamsal bir sorun iken, diğerlerinin yanına bile yaklaşamadığı o sofrada , kimileri hiç durmadan tabağını doldururmaya devam ediyor.
Açlık yalnızca aç kalanlara (yoksa bırakılanlara mı demeli) özgü bir “hâl” olarak, yarım açlıkla tam açlığın sınırında bekleyen dünya nüfusu için “paylaşılması güç” ve “haberdâr olunması zahmetli” bir gerçeğe dönüşmüyor mu böylece?
Yanıtını hem açlara, hem toklara sormalı!
II.
“Uzun süren açlıklarda kuvvet kaybı, sinir bozuklukları, baş dönmesi, halüsinasyon, zekâ sapmaları görülür.”, diyor bilgi kaynakları.
III.
Sinema filmlerinde yoksulluğu anlatmanın en etkili yollarından biridir “açlık”. Yabancı yapımlarda pastacı vitrinlerinin önünde dikilip, kremalı pastaları, çeşit çeşit çörekleri, çikolatalı tatlıları ve onları büyük bir iştiha ile yiyen müşterileri izleyen çocuklar vardır söz gelimi; Türk filmlerinin kahramanları ise her nedense daha alçakgönüllüdür: Seyyar köfte-ekmek tezgâhlarının, simit tablalarının, ekmek fırınlarının, ya da olmadı çorbacı camekânlarının yanında yöresinde dolanırlar. Bu yüzden de pastane, ya da lüks lokantaların önünden müşterilerin rahatını kaçırdıkları gerekçesiyle kovalanan çocuklar açlıklarına bir çare bulamazken, bizimkiler kendileri gibi yoksulluktan gelme, ve yoksulluğun kendi hiyerarşik düzeni içinde daha üst sıralara yükselmiş, ama işte yine de “açlığın ne demek olduğunu iyi bilen” ağabeyleri, amcaları tarafından bir seferlik de olsa korunur, kollanır, doyurulurlar.
II.
“Uzun süren açlıklarda kuvvet kaybı, sinir bozuklukları, baş dönmesi, halüsinasyon, zekâ sapmaları görülür.”, diyor bilgi kaynakları.
III.
Sinema filmlerinde yoksulluğu anlatmanın en etkili yollarından biridir “açlık”. Yabancı yapımlarda pastacı vitrinlerinin önünde dikilip, kremalı pastaları, çeşit çeşit çörekleri, çikolatalı tatlıları ve onları büyük bir iştiha ile yiyen müşterileri izleyen çocuklar vardır söz gelimi; Türk filmlerinin kahramanları ise her nedense daha alçakgönüllüdür: Seyyar köfte-ekmek tezgâhlarının, simit tablalarının, ekmek fırınlarının, ya da olmadı çorbacı camekânlarının yanında yöresinde dolanırlar. Bu yüzden de pastane, ya da lüks lokantaların önünden müşterilerin rahatını kaçırdıkları gerekçesiyle kovalanan çocuklar açlıklarına bir çare bulamazken, bizimkiler kendileri gibi yoksulluktan gelme, ve yoksulluğun kendi hiyerarşik düzeni içinde daha üst sıralara yükselmiş, ama işte yine de “açlığın ne demek olduğunu iyi bilen” ağabeyleri, amcaları tarafından bir seferlik de olsa korunur, kollanır, doyurulurlar.
Zira açlık onu bir yoksulluk işareti olarak taşımış olanların belleğinden kolay kolay silinmez.
IV.
Tanrıça Demeter, kendisine ait bir ormandaki kutsal meşe ağacını acımasızca kestiği için Thessalia’lı Erysikhon’u “sonsuz açlık” ile cezalandırmaya karar verir ve dağ perilerinden birini yanına çağırarak onu açlık diyarına gönderir. Zira “insanlara ve bütün canlılara yiyecek sunan, onları besleyen, ürünleri yetiştiren” Demeter ile Açlık “Fames”in birbirleri ile karşılaşarak, aracısız görüşmelerini tanrılar uygun görmez.
Tanrıça Demeter, kendisine ait bir ormandaki kutsal meşe ağacını acımasızca kestiği için Thessalia’lı Erysikhon’u “sonsuz açlık” ile cezalandırmaya karar verir ve dağ perilerinden birini yanına çağırarak onu açlık diyarına gönderir. Zira “insanlara ve bütün canlılara yiyecek sunan, onları besleyen, ürünleri yetiştiren” Demeter ile Açlık “Fames”in birbirleri ile karşılaşarak, aracısız görüşmelerini tanrılar uygun görmez.
Dağ perisi onu bulduğunda Fames perişan bir haldedir: Saçları kirpi dikenleri gibi dimdik, gözleri çukurlarına kaçmış, yüzü ölü yüzü gibi bembeyazdır; dudakları çürümüş, dişleri paslıdır. Kupkuru derisi altında boş karnı sarkmış, vücudunda et diye bir şey kalmadığı için derisi kemiklerine yapışmıştır.
Sabırsız olan Fames, Demeter gibi ağırbaşlı ve işlerini acele ermeden yürüten bir tanrı değildir. Bu yüzden tanrıçanın dileğini hemen yerine getirmek üzere bir kasırga ile havalanarak Erysikhon’un sarayına ulaşır, ve onu kucaklayarak “açlık zehiri”ni nefesi ile nefesine katar, ağzına, ciğerlerine doldurur. Böylece açlık Erysikhon’un boğazından geçerek midesine, bağırsaklarına akar, bütün vücuduna yayılır.
Erysikhon’un açlığını dindirmeye yetmez hiçbir yiyecek; yuttuğu yiyecekler sanki dipsiz bir uçuruma atılıyormuş da midesine gitmiyormuş gibidir, ne kadar yese açlıktan kıvranmaya devam eder bu yüzden. Böylece tüm varlığını, kölelerini yitirir; hatta kızını köle olarak satıp, yiyecek parası sağlar kendine. Ancak bununla da doymayınca kendi gövdesini yiyerek can verir sonunda.
V.
Yunan mitolojisinde “anlaşmazlık ve savaş tanrısı Ares”in kızkardeşi ve arkadaşı Eris’in dört çocuğundan biridir Açlık: Kardeşleri Istırap (Ponos), Unutma (Lethe) ve Keder (Algos).
VI.
Açlığın kıyısına yanaşmak ve çaresizliğini duymak icin ne yoksul olmaya, ne kıtlığa, ne de ıssız bir yerde yiyeceksiz mahsur kalmaya gerek var aslında; iradenizi “beslenme içgüdünüz”le yirmidört saat boyunca savaştırın, açlığınızı büyütün ve bu hissin kimilerimiz için “geçici” olmadığını düşünüp, kabullenin.
Tüm insanlık ondan kurtulana kadar, belleğinizin etine batan bir diken olsun açlık.
V.
Yunan mitolojisinde “anlaşmazlık ve savaş tanrısı Ares”in kızkardeşi ve arkadaşı Eris’in dört çocuğundan biridir Açlık: Kardeşleri Istırap (Ponos), Unutma (Lethe) ve Keder (Algos).
VI.
Açlığın kıyısına yanaşmak ve çaresizliğini duymak icin ne yoksul olmaya, ne kıtlığa, ne de ıssız bir yerde yiyeceksiz mahsur kalmaya gerek var aslında; iradenizi “beslenme içgüdünüz”le yirmidört saat boyunca savaştırın, açlığınızı büyütün ve bu hissin kimilerimiz için “geçici” olmadığını düşünüp, kabullenin.
Tüm insanlık ondan kurtulana kadar, belleğinizin etine batan bir diken olsun açlık.
hk, 10-14.II.2003
8 yorum:
Bugün güzel ve özel yazınızı işyerindeki arkadaşlarıma da sesli olarak okuyarak başladım güne. Hepsi çok etkilendi ve dediğiniz gibi bilinçli yada bilinçsiz unutmak istediğimiz-görmek istemediğimiz acıları tartıştık hep birlikte. Duyarlılığı anımsatıcı olmak adına katkılarınız için yine teşekkürler...
Tekil değil de, çoğul bir okuma yaptığınız / sabaha sözcüklerimle başladığınız ve duyarlılığınızı seslendirdiğiniz için teşekkürler..
hk
Sabah size yazdıktan sonra, gün içinde yıllar önce okudugum Knut HAMSON'un aynı adlı romanından birçok paragraf cagrısım yaptı bellegimde; epeyce unuttugumu farkedip yeniden okumak istedim. Bunun icin de ayrıca tesekkürler.
... ne olur bana bunca teşekkür etmeyin, mahcup oluyorum. Knut Hamsun'un kitabından alıntılarınızı bu pencerenin içine not düşerseniz, ne güzel olur! sevgilerimle, hk
resimlerinizi çok seviyorum...
:o) Hangi resimlerimi seviyorsunuz?
1. hk imzalı olanlar
2. rehayünlüel fotoğrafları
3. anonim veya diğer fotoğraf sanatçılarına ait olanlar
4. hk portreleri
selam verip borçlu çıkmak diye buna denir! resimleri severken, yazılara da göz atıyor musunuz peki :o)))
yanıtlarınızı merakla bekleyeceğim, sevgiler..
hk
evet yazılara göz atıyorum ama henüz yorum yapabilecek kadar çok okumadım.
sitenizi yeni keşfettim.
resimler derken hk imzalıları, olmak istediğim yerler fotoğraflarını,kimsesiz fotoğrafları, eski evlilik fotoğraflarını ve ayrıca diğer fotoğraf sanatçılarını ait olanları.
yazıları da okudukça yazacağım.
sevgiler
gorki
Hoşgeldiz :o)))
Umarım bu keşif sizi her zaman mutlu eder!
iyi dileklerimle, hk
Yorum Gönder