Yarından sonra İstanbul yolcusuyum, orada da halimin daha farklı olacağını zannetmiyorum üstelik. Her iki ev de artık bana ait olan, ama yaşanırken benim sadece izleyicisi olduğum hayatların izleri ve nesneleri ile dolu. Yapabildiğim aile geçmişine ait ve şimdiye dek bilmediğim yaşanmışlıkları bir dedektif gibi incelemek, çözmek, olayları kronolojik bir sıraya koymaya çalışmak; isimleri ilişkilendirmek, olaylar dizinini oluşturmak.. Ben bu uğraşa "aile arkeolojisi" adını verdim, ustalık isteyen, aile mahremiyetini korurken, zihnime yerleşmiş ve anneciğimden dinlediğim öykülerle birleştirmeye, tamamlamaya çalıştığım büyük bir bulmaca.
İzmir'de yakın geçmişte dolaşırken ( 1967 - 1991), İstanbul'da uzak ve büyük bir kısmında benim yer almadığım geçmişte ( 1900 - 1974 ) gezineceğim. Keşfettiklerimden yola çıkarak hiç bilmediğim hayatların solgun ve yok olmaya yüz tutmuş hikayelerini yazmaya, belirginleştirmeye çalışacağım.
Bu yazıya iliştirdiğim fotoğrafı, anneciğim Karşıyaka'daki evimizin balkonunda mektup yazarken çekmişim.. Hatırladığım ve sevdiğim hallerinden biri daha, hep özlediğim gibi...
h, 11.9.2010
2 yorum:
Ne kadar da size benziyor ve ne kadar güzel bir fotoğraf...
Ancak İzmir'de, bir balkon keyfinde, insan bu kadar rahat, neşeli ve güzel olabilir...Sizin epeydir yazmamanızın nedenlerinden biri , ruhunuzu İzmir'de dinlendirmiş olmanızdır sanırım.
İnsan "sevdiği ve sevildiği" yerlerde kendini iyi hissediyor...
Aslında şöyle demeliyim: Ne kadar da anneciğime benziyorum.. Benim ailemin anne tarafından kadınları birbirlerine benzeyerek yaşlanmışlardır hep, bu durum mutluluk verici elbette. İnsanın "sevdiği ve sevildiği yerlerde" kendini iyi hissettiği ise çok doğru, Ankara'ya dönmek benim için bu yüzden zor olmuştur hep.
Yorum Gönder