
Floransa, Arno Nehri
Fincan pek çok kez kullanılmış ve kullanılacak bir "cafe" nesnesi. Filtre kahve, siyah çay, meyva çayları ve sıcak kakao ikramlarında alınıyor raftan; henüz hiç açılmamış kutuların içinde üç düzine eşi yedekte bekliyor, kırılacakların yerine geçmek üzere. Krem rengi porselen gövdesinin üzerinde gül kurusu pembe çizgilerden oluşan bir şehir manzarası var. Bu manzaranın içinden akan uzun bir nehir (Floransa'daki Arno Nehri olmalı), nehirli kentleri seven yolcular için farklılaştırıyor hemen bu fincanı. Tuna'nın, Sen Nehri'nin, Thames'in, Tiber'in ve Arno'nun kıyısında uzun yürüyüşler, bisiklet gezileri yapanlar, içinden geçtikleri ve ayrılmayı hiç istemedikleri o şehirleri; Viyana'yı, Strasburg'u, Paris'i, Roma'yı, Floransa'yı çağrıştıran bu fincanı sahiplenmeyi geçiriyorlar akıllarından... Hatta bazıları o şehirden ayrılmadan bu fincanın bir eşini bulabilmek için porselen eşyalar satan dükkanların vitrinlerini inceliyor dikkatle.
Bütün bunları Floransa'ya hiç gitmemiş ve o fincanı bir başkasının belleğindeki izinden keşfetmiş bir zihnin yazdığını unutmayın. Gerçekler hiç de anlattığım gibi olmayabilir...
hk, 29.Kasım.09
2 yorum:
Yazınızı bugün kaçıncı okuyuşum; bilmiyorum!.. Hani içinde yer almaktan çok hoşlandığınız bir rüyada bulursunuz kendinizi ve sanki rüyada olduğunuzu hissedersiniz bir taraftan ama, uyanmayı da hiç istemezsiniz ya, tıpkı ona benzer bir hisle dönüp dönüp baştan okudum ve seyre daldım... Oraya hiç gitmemişken böylesine büyüleyici bir dille anlatmışsanız oradalığı, bir de gidip görseniz neler dinlerdik sizden diye geçiyor aklımdan... Gerçekte nasıl olduğunun ne önemi var ki?....
Yorum Gönder