Boşluğu biçimlendiren mermerin,
derinlik ve yükseklik arasına ustalıkla yerleştirilmiş oylumun,
bir sonbahar gününde sadece İstanbul’a has öğle ışığının,
duvarın ve boyanın,
bir de çocukluğunun geçtiği kuytu Afrika köyündeki en yaşlı ağacın gövdesine yaslanır gibi duran küçük uşağın aklından geçenleri merak ediyorum.
Mermerin,
oylumun,
gölgenin,
duvarı yaşatan boyanın
ve resimdeki zenci çocuğun belleği ile ilgilenenler için bu başlık:
Harfler orada hep / sözcükler söyleyenleri kadar dinleyenlerinin de olacak...
hk, 1.10.2006
2 yorum:
Resmin belleği deyince, yalnız ressamın yaratıcılığına / becerisine / ustalığına yansıyan kişisel bellekten söz etmiyoruz aslında değil mi? Belleğin biriktirdiği bütün izlenimler, görüntüler, betimlemeler, tanıklıklar, yolculuklar, hatta uykudaki düşler sanatçının tasarımı oluşurken yavaş yavaş birleşip / değişip / bozulup / yeniden biçimleniyor olmalı düşüncede. Belleğin deposunda bilgi olarak duran ve sanatçının yorumu ile plastik bir kütle gibi eğilip bükülüp, gövdelenen "önceye ait" izlenimler değil mi bu "hayalî resmi" var eden. O halde "resmin belleği" yaratıcısının belleğinin bir parçası sadece. Sadece küçücük / miniminnacık bir parçası..
peki "resmin belleği" bundan mı ibaret gerçekten? bence değil, ama neden olmadığını yarın (ki yarına başlayalı iki saat olmuş bile) yazarım.
hk, 3.10.2006
Resmin belleği, yaratılıp ortaya çıktığında (dünyaya geldiğinde) ressamının belleğinin bir parçası olarak başlar varlığını sürdürmeye.
Ama sonra resim giderek "kendi belleğini geliştirmeye" başlar; hele sokaktaki bir duvar resminden söz ediyorsak, onun müzede sergilenen bir resmin belleğinden çok daha zengin / ama bir o kadar da karmaşık olduğunu söyleyebiliriz rahatlıkla.
hk, 7.10.2006
Yorum Gönder