23.11.14

Kadraj


Kimi fotoğraflar kadraja sığmayan başka nesnelerin, ışık kaynağının, günün hangi saatinde çekildiklerinin, fotoğraf çekilirken odayı seslendiren müziğin, fotoğrafı çekenin aklından geçiverenlerin izini taşısalar da bu izi sezmek, farketmek, kavramak bir başkası için neredeyse imkansızdır.
Bu yüzden fotoğrafa bakar, " bu abajuru fotoğrafını çekilmeye değer kılan nedir ki?", diye sorarsınız kendi kendinize; hiç bir anlam veremezsiniz, zira o kadrajın dışında kalanlar fotoğrafı çekenin kadrajın ortasına yerleştirdiğinden çok daha fazlasıdır.
Hikayesi eksiktir nesnenin, kendi oradadır, ama eksiktir.
...
"Abajur çalışma masamın üstünde durur ilkokula başladığım günden beri, sınıf arkadaşlarının babama üniversite mezuniyet hediyesidir. Şapkası değişse de, ahşap bir vazoyu andıran gövdesi hep aynı alçakgönüllü sarı ışığı yayar. Abajura düşen gölge pencereden gelen anlık kış güneşi ile perdenin marifetidir. Masanın üstündeki gölgeler vazonun içindeki kasımpatılarındır ve çiçeklerin renklerini hiçe sayar. Odada sadece piyano sesi vardır, kediler ve kuş uykuda, ellerim açık pencereye rağmen sıcaktır. Yıllar yıllar boyunca sevemediğim Pazar öğleden sonralarını "mutlu saatlere" dönüştürme çabasının fotoğrafıdır aslında bu kare."
...
Böyle işte..

h, 23.11.2014

Vitrin



Neredeyse iki ay önce ilk sahibini bilmediğim ve 1950'lerde üretilmiş bir vitrin-konsol salonumun sol köşesine gelip, yerleşti. Son on yıldır  edindiğim ilk ev eşyası: Tasarımı, bakımlı olması, zerafeti ya da fiyatının uygun oluşundan ziyade "kullanılmış", yaşlanmış hali, emektar ağırbaşlılığı idi onu tercih etme nedenim.
...
Yaşlanırken anneme benzemek istediğim sır değil artık; ya da annem gibi yaşlanmak istediğim. Onun güzel vitrini yıllar sonra gelmişti Karşıyaka'daki evimize, babamın çizip yaptırdığı ve evlendikleri günden beri kullandıkları yemek takımına uygun olarak tasarladığı yatay dikdörtgen formlu bu mobilyanın içinde anneannemin çeyizinden yadigar kahve fincanları, çivit mavisi likör takımı, annemin çok sevdiği ve ben çocukken misafirlerine ikramda kullandığı altın rengi fincan takımı, anneannemin filiz yeşili lokumluğu, zarif şarap kadehleri, minik cam biblolar durdu senelerce. Vitrinin içindeki nesnelerin anneme göre asla değişmeyen yerleri vardı, öyle ki her vitrin temizliğinin ardından milimetrik kaymalar bile olmaksızın eski yerlerine koyardı her birini.

Sonra annem gidiverdi.Vitrindeki nesneler de evdeki diğer tüm eşyalar gibi O'nun yerleştirdiği düzende kaldı. İlk iki yıl el süremedim, cam raflar tozlandı, grileşti, filiz yeşili lokumluk donuklaştı, fincanlar pırıltılarını yitirdiler. Vitrinin o bakımsız, tozlu hali beni çok üzmeye başladı. Sonra bir gün kendi kendime dedim ki, "senin mesleğin korumak değil mi? nesneleri, hatıraları korumak, geçmişi korumak değil mi senin işin? koru o zaman!" Ama işte o an anladım vitrinin cam kanatlarını açmaktan neden çekindiğimi, zira ben annem gibi yerleştiremeyecektim o nesneleri, benim elim değince vitrinin düzeni de benim seneler boyunca bildiğim, sevdiğim, hatırladığım gibi olmaktan çıkacaktı. Annemin dokunduğu herşeye sirayet eden o müthiş güzellik, o iddiasız zerafet kaybolup gidecekti.

İşte o yüzden nesneleri yerlerinden kaldırmadan önce değişik açılardan ve hiçbir yanılma payı bırakmayacak şekilde fotoğraflarını çektim, yakından ve uzaktan.. Ve sonra vitrini boşalttım, tozdan ve isten arındırdım her bir nesneyi, vitrinin içini de temizleyince çektiğim fotoğraflardaki düzene göre yerleştirdim hepsini eski yerlerine..

Annemin belleğini fotoğraflara aktarmıştım, fotoğraflardaki düzeni parçalar halinde kendi belleğime. Her nesne O'nun koyduğu yerde ve olmasını isteyeceği gibi tertemizdi yeniden. Sonra yemek masasında annemin sandalyesine oturup, uzun uzun seyrettim zerafetini ve kederden ziyade mutluluktan ağladım..
...
Benim evimin vitrini anneminkinden çok daha yaşlı ve içinde "öksüz fincanlarım" (onların hikayesini daha önce anlatmıştım), annemin bana ev hediyesi olan anneannemin kahve fincanları, kışları içine nergis koyduğu yeşil kristal vazosu ve kırılmasından korktuğum, sevdiğim başka narin nesneler var. Bir müze vitrini gibi kalabalık değil içi ve yerleştirirken farkettim ki aslında herbir nesne kendi yerini seçiverirmiş sessizce.

Annem gibi yaşlanmayı çok seviyorum.

h, 23.11.2014

9.2.14

Anneciğim için doğumgününde..

Anneciğim, yedinci doğumgünü bu birlikte kutlayamadığımız.. Seni kucaklayıp, lavanta kokundan öpeli de yedi yıl olmuş. Ama ne farkeder ki, şimdi benden gayri tüm sevdiklerinle birliktesin, anneannem dedem, Tuvan'cığın, Bedroş'un.. Ercüment Amca, Celâl Amca, Şeref Amca, Nebahat Teyze de seninle; Azer Teyze, Neşe Teyze, Nezihe Teyze, sevgili arkadaşların, piyano öğretmenin Papelyan; sonra Kuş amca, Mara, Fato, Remziye Teyze, Vecdi Enişte.. Tuti şarkısını söylüyordur omuzunda, Çengi dizlerinde uyuyordur belki de, kimbilir..



Papatyaların açmış Şubat'ta, bir demeti kucakladım, seni kucaklar gibi..

Seksendört yaşın seni bilen, seven, benden dinleyen, özleyenlere kutlu olsun..

Çocuğun H, 9.2.2014

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü