Bak işte, gördün mü? On sene önce yazdıklarımı okuyoruz seninle,bu da demektir ki yazılanlar kimsesizdir / kimsenindir aslında: Şimdi -artık- bu cümlelerin her biri senin için.
Benim belleğim çok zayıf, bunu seviyorum, hatta hayranım unutkanlığıma. İnsanın kendi yazdıklarını bir başkasının cümleleriymiş gibi okumasından, yıllar sonra kalbinin kendi sözcükleriyle kamaşmasından daha müthiş ne olabilir.
Oku haydi, senin şimdi bütün bu yazılanlar. Oku ve benim yerime de sen hatırla: On sene sonra ne olacağı belli mi? Söyleyebilir misin hala burada, seninle, sensiz ya da yeni bir unutkanlığın eşiğinde olmayacağımı.
Oku hemen,"no mas tiempo"...
hk, yedieylülikibinoniki
Oradakine CDIX
“no mas tiempo”
1.
...sözcükler peşpeşe ve hiç durmaksızın, birer birer, ince uzun bir sütun
halinde; telgraf şeritleri ya da hesap makinesi rulolarının birdenbire
boşalıvermesi gibi. Sözcükler zamanın dakikalara bölünmüş adımlarını atıyor,
harfler ki saniyeler... söyledikleri silinmiyor, konuştuklarımız imlere
dönüşüyor çünkü. Yüzünü görmüyorum; parmaklarının hızı ile orantılı işte
cümlelerini söyleyişi, bazen aceleci / bazen düşünerek / bazen düşerek /
gözleri kamaşarak kimi... başını kaldırıyor ve tozlaşan ufuk çizgisini görüyor
pencereden; ben,“burada yağmur sağanak”, diye yazıyorum. Benim olduğum yerde
kırkikindiler’i andıran yağmurların yağdığını biliyor hemen... benim kentimin
yağmuru onunkinin topraklarını serinletiyor.
2.
birbiri-mizden ülkelerle a y r ı l m ı ş ı z, sınırlar atlaslarda kırmızı
ve kesik çizgilerle gösterilir ilkokuldan beri. Sınır kulübeleri o çizgilerin
neresinde, dikenli teller, askerlerin bitip tükenmez nöbet sohbetleri, buradan
oraya seslenişler, oradan buraya el sallayışlar...
uzak bir uzaktan yakın bir uzağa gelişine seviniyor annesi.
3.
sözcükleri saklayacağım / hem zaten sözcükleri görünür kılan siyah
harflerin beyaz sayfaya işleyen belleği de onların saklanmak üzere
yazıldıklarının farkında.
Saklayacağım ama söz, saklanmayacağım.
4.
...
“üç dakikam(ız) kaldı”
rengarenk bir papağan belirmiş kağıt bellediğimiz dikey ve ışıklı
pencerenin pervazında, ben göremiyorum.
“no mas tiempo”: “fazla zaman kalmadı”, diyormuş.
kalmayan zamana gülümsüyoruz ikimiz de,
bir an evvel gitsin istiyoruz,
gideceğimizi bildiğimizden susuveriyoruz,
zaman ne kadar uzasa kalmayacak / yetmeyecek nasılsa,
bütün “hoşçakal”lar dilsiz değil mi ki zaten ?
söyleneceklerin söyleyeceklere /
söyleyeceklerin söyleneceklere doyamadığı o kısacık an,
ve söylenmeyen, söylenEmeyen herşey bir başına kalana geveze bir papağan...
5.
“ Lo conocí y aún no se me borra.*
( Onu tanıyordum ve o hala orada, içimde )
“ Y vuelvo a verlo, y cada día espero” *
( Onu görmek için geri gelir ve her gün beklerim.)
*Pablo Neruda’nın “El pueblo” şiirinden iki dize.
hk, onbe$mayısikibiniki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder