Salzburg, Schloss Leopoldskron'un bahçesi, Ekim.2009
- Tahmin ettiğim gibi oldu, günlük tutmayı yine beceremedim. Sıkıntılı bir eylem, zira ilkeli olmayı gerektiriyor ve ben sadece kendime karşı bile olsa, bir başka sorumluluğu daha yüklenmekten kaçınıyorum.
- Bir gün için Ankara'dan uzaklaşmak, hiç gitmediğim bir şehirde konaklamak, bilmediğim izbe sokaklarda yürümek, fotoğraf çekmek ve durgun bir nehiri izlerken Türk kahvesi içmek: Sanki bir hafta uzak kalmış gibi döndüm bu kasvetli şehire, hiç özlemeden.
- Son iki aydır birdenbire başlayan ve bir zaman sonra gözlerimden fışkırıyormuş gibi hissettiğim baş ağrısının nedenini öğrenmem gerekir değil mi? ; ama doktora gitmekten kaçınıyorum her zamanki gibi. Bana bedenimle ilgili olumsuz haberler verecek, tetkikler başlayacak, uğultulu cihazların içine girip çıkacağım, tüpler dolusu kanım alınacak, başka dertli insanlarla bekleme salonlarında bakışacağız, rapor sonuçlarını beklerken endişeleneceğim, ama yanımda kimse olmayacak; hastaneye her gidişimde acil yoğun bakım servisinde yatan babamın yüzü gelecek gözlerimin önüne, içim giderek daha çok daralacak, nefes alamaz olacağım..
- Bugün fındık büyüklüğünde dolu yağdı Ankara'ya, ağaçların henüz sararmamış, yemyeşil yapraklarını da parçalayıp kopartarak. Yağmur gölcükler oluşturdu, toprak dolu misketleriyle kaplandı, su birikintilerinin üstü yemyeşil yapraklarla.. Biri otobüs durağındaki karton çöp kutusunun içinde ve diğeri de üstünde güneşlenerek uyuyan iki güzel tekir nereye sığınmışlardır, diye düşünüp durdum yağmuru izlerken.
- Bu gece kedisiz bir uykuda karar kıldım; kapının dışında / olasılıkla koridorda yattıklarını tahmin etmek zor değil yine de. Uyurken bana sokulmayı, yanlarında ve burada olduğumu bilmeyi istiyorlar. Ama ben de bazı geceler pencereyi açmayı ve onları uyandırmaktan çekinmeden uyumayı istiyorum.
- Uykum geldi, dört yudumluk sütüm var. Uysal ve evini seven bir kedi gibi uykuya dalıyorum.
hk, 11.10.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder