4.11.09

Schloss Leopoldskron Mektupları 2.



Pazar gününün bu saatlerini sevdiğimi söyleyemem: Haftasonunu eve kapanarak geçirmenin sıkıntısı yeni haftanın görünmez yükü ile birleşince garip bir ağırlık birikir yüreğimde. Ne kahve iyi gelir, ne yazmak, ne de pencereyi açıp derin derin nefes almak. Eskiden anneciğimi arardım, o da bu halime daima hazırlıklı olur ve “nasılsın çocuğum?” deme gereği bile duymadan anlatmaya başlardı, zira nasıl olduğumu çok iyi bilirdi. Sesini duyduktan birkaç cümle sonra o ağırlık bir buluta dönüşür, bulut kendine kaçacak bir yol arar, evin odalarını bile dolaşmaya fırsat bulamadan, anneciğimin sesindeki kuş cıvıltıları eşliğinde kalbimi terkederdi.

Şimdi havaalanında oturmuş yazarken farkettim de, anneciğim yine yanıbaşıma oturmuş, mırıl mırıl bir şeyler anlatıp duruyor, ne de olsa O’nun en sevdiği şehirdeyiz, 20 yıl önce el ele kol kola dolaştığımız sokakları, meydanları, gezdiğimiz müzeleri, “Mavi Tuna”nın Strauss notalarıyla dalgalanan serinliğini hiçbir zaman eskimeyecek o heyecanla konuşup duruyoruz.

Anneciğimi kaybettiğimde O’nun bir parçasının bir daha hiç ayrılmamak üzere ruhuma sızdığını hissetmiştim: Öyle ki, “içimde kendine bir yuva hazırladı ve oraya yerleşiverdi”. Böyle olunca daha önce birlikte yapıp yaşadıklarımız, çıktığımız yolculuklar, doyamadığımız ve hep özlediğimiz yerler benim “şimdiki zaman” yolculuklarımda yeniden durağım olunca, O’nun benimle konuşmadan edememesine hiç şaşmıyorum! (yoksa ben mi O’nunla konuşuyorum?)..

Bugün kendim ve dostlarım için aldığım hediyelerin hepsinde Sumika vardı, raflara uzanan elim ve karar vermekte zorlanan zihnime yardımcı oldu durmadan; bu yüzden biliyorum ki herkes hediyesini çok sevecek.. Anneciğimi yitirdiğimden ve ruhunun bir parçasını içimde barındırmaya başladığımdan bu yana geçirdiğim en güzel, en unutulmaz, en mutlu Pazar günüydü bu.

Yaşadığım kentten ve ülkeden uzaklaşmışken, orada yaşamak ve telaşına katılmak zorunda kaldığım anlamsız koşuşturmanın Schloss Leopoldskron’da duraklaması, anneciğimle yaptığım Pazar akşamüstü telefonlaşmaları gibiydi. İçimden kocaman ve kapkara bir bulut çıktı, havalandı, iki gün yağmur olup Salzburg’a yağdı ve bugün sokaklarda başbaşa, rahat rahat dolaşabilmemiz için güneşi açtı.
Mozart’ın evinde içime çektiğim nefesi tuttum, evime dönüyorum..

hk, Salzburg, 1.11.2009

Hiç yorum yok:

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü