Mektupları, resimleri, fotoğrafları, kitapları, albümleri, bohçaları, oyuncakları, hatıraları, defterleri, çerçeveleri, dosyaları, çekmeceleri parçalanıp yok edilerek yağmalanan aile evimizin başına gelenleri yazmıştım geçen sene.
Eylül'de o evin gençlik ve yaşlılık hallerini, ilk ve gerçek sahiplerini bilen babacığımı da kaybedince, beni bekleyen nice beklenmedik keşifle başbaşa kalıverdim.
Büyük karton kutulara yerleştirdiğim ve sınıflandırılmayı bekleyen sayfalar dolusu belgeyi elden geçirmeye korktuğumu itiraf etmeliyim. Zira ne ile karşılaşacağımı bilmem mümkün değil: Keşfettiklerimi paylaşacak, onların "aile için değerini" bilecek ve takdir edecek kimsem olmaksızın inceliyorum bana kalanları. Gözlerim fal taşı gibi açılarak, hıçkıra hıçkıra ağlayarak, göğüs boşluğumda çakıl taşları birbirine sürtünerek, belleğim çürümüş ahşap, toprak ve kömür kokusu ile tütsülenerek okuyorum her bir satırı.
İşte bu keşiflerden biriydi küçük, cildi hafif küflenmiş, ama sayfaları yepyeni "resimli ay muhtırası". Mutfağa inen merdivenlerin dibinde, yağmanın kalıntıları arasında, hani içini açıp da okumasam çöp torbasını boylayacak bir zavallılıkta...
Cebe sığacak büyüklükteki bu defterin 2. sayfasında "Kızıma yeni senede iyi, sevinçli günler temenni ederim. 1.1.1930, Rıfat", satırı okunuyordu, ki bu cümlenin hemen sol üst köşesinde de dedem Rıfat Bey'in bir gençlik fotoğrafı yer almaktaydı.
Başlıyorum "resimli ay muhtırası"nın tüm sayfalarını tek tek çevirmeye, bir cep ajandası bu küçük defter, ancak gelin görün ki hiç bir güne not düşülmemiş.
Sadece 111. sahifede "9.Şubat.1930, Pazar" gününe ayrılmış bölümde ve aynı güzel el yazısı ile
"On ikiye yirmi dakka kala", diye yazıyor.
Bu notu okuyunca yüreğim aklımdan gelen o keskin kederle cızırdamaya başlıyor hemen:
Zira 9.Şubat.1930 anneciğimin doğumgünü.
1930 - 2007
Rıfat Bey henüz baba olmamışken, ama bu yeni sıfata heyecanla hazırlanırken, çocuğunun dünyaya geleceği yılın resimli ay muhtırasını -senenin kendisi ve ailesi için en mühim hadisesini 78 yıl sonra torununa bildirmek üzere- edinmiş belli ki. Düşünüyorum, kaç evlât annesinin doğduğu saati dedesinin kaleminden ve üstelik "onlar" kanatlanıp gittikten sonra öğrenmiştir...
1930 yılının resimli ay muhtırası hakkında anlatacaklarım nice olsa da, en son 9.Şubat.2007'de kucaklayıp, kokusunu içime çektiğim anneciğime söyleyeceğim son sözümü:
" yedi dağ çiçeğim, bitmez ağaç yemişim
kalbimin çarpık ucu anneciğim
79 yaşına girdin bugün,
anneannem, dedem, Tuvan'cığın, Bedroş ile birlikte,
belki de benimleyken hasretini çektiğin sevgililerine kavuşman
şimdi sana en güzel hediye"
hk, 9.2.2009
2 yorum:
Her yaşam bir romandır derler.
Ama sizin yaşamınızın, size can verenlerin yaşamının, siz anlattıkça; gerçekten okunası, dinlenilesi ve öylesine özenilmiş/eşsiz yaşamlar olduğu abartısız olarak hissediliyor ve inanın ki büyülüyor insanı; gerçekten takdire şayan...
Dediğiniz gibi, galiba hem o meleklerin sayesinde, hem de bu yüzden var sizde bu yazma yeteneği, iyi ki var...
Anneciğiniz iyi ki doğmuş, iyi ki sizi yetiştirmiş... İnce düşünen, başkalarını da düşünen yaşamlar o kadar azınlıkta ki şu dünyada, sizin (ürettikleriniz ve daha çoookk üreteceklerinizin) ve sizin ailenizin eşsiz eserleri hep var olacak; hep kalacak izleri ve hep de güzel anılacak, huzur içinde uyusun anneciğiniz, iyi ki doğmuş...
Handeciğim,,
Gözyaşlarımı durduramıyorum...
Daldım gittimmm çok eskilere...
Çok özledim ben hem gidenleri...hem de o gidenlerle olan yıllarımızı...
Şebnem...
Yorum Gönder