12.2.09

Cavit Bey'in Karısına Son Mektubu üzerine bir hayal öykü


Cavit Bey’in Karısına Son Mektubu*

Büyükada’yı düşünüyorum bozkırın ortasında
Hatırlıyor musun son verdigimiz ziyafeti?
Tamamlanmıştı Maliye kitabımın hani
Beşinci cildi onca emekten sonra
Böyle bir davet görülmemişti sanırım Ada’da.

(roni margulies)

I.
Kristal avizelerin temizliği saatler sürmüş; keten örtüler kolalanmış ve koltuk takımlarının üzerine içleri lavanta çiçekleri ile dolu kaneviçe yastıklar yerleştirilmişti. Paris’den gelen modellerden beğenip, diktirdiğim muare elbisemi giyiyordum, leylak rengi ve göğsümün çatalını örten o ince Fransız danteli ile, tam sevdiğiniz gibi. Ayaklarım yavaşça uyuşuyor, ben bacaklarım, yuvarlak diz kapaklarımdan yukarı doğru yükselen tatlı karıncalanmayı önleyemiyordum. Bôl kasesinin içinde nar kırmızısı bir kokteyl, tarifi İstanbul’da yaşayan bir beyaz Rus’dan alınmış; parmaklarımın arasında ince işlemeli gümüş ağızlık, saçlarımın kızıl kumral menevişlerini toplayan fildişi taraklar; boynumdaki iki sıra iri taneli inci kolye bana düğün gecemizden yadigâr.

Mektubunuzu aldım, yarın sabah beni bulduklarında çok güzel olmak istiyorum..

(hk)

Odamın her köşesinde sırmalı Paşalar,
Eski nazırlar, son sadrazam, devlet erkânı.
Evimize taşınmıştı sanki konsolosluklar.
Anadolu Kulübünden masa arkadaşları,
Cemiyet’ten tek tük sağ kalanlar.
(r.m)

II.Sırmaların parlatılabilir oldugunu sanıyordum ben, sanki yumuşak bir tülbentle ve ılık sabunlu suyla yıkasam,daha parlak, altunî ışıklar saçarak / Viyana kışlarında Noelağaçlarını süslediğimiz girlandlar gibi güzelleştirerek törenüniformalarını... O yaşlı başlı, sözleri sadece kendileri için manalı,gizli şifreler verir gibi konuşan; yüzleri sert / bakışlarıyalnızlıktan yorgun ve güzel adamların, sırmalarının parlaklığınaehemmiyet verdiklerini sanıyordum. Mektubunuzu aldım. Şakağından sızdıkça gögsünde büyük, kırmızısısiyahlaşmış bir madalyaya dönüşen şu ılık maiyi Paşa babamınsırmalarından çıkarmaya uğraşıyorum. (h.k)


Balkona çıkmıştım da bir ara ben,
Onca kalabalık ve eglence arasında,
Denize bakarken aklıma her nasılsa,
Şehzade Burhanettin Bey’le evliyken
Seni ilk kez görüşüm gelmişti bir baloda.
(r.m)

III.
Kalabalığın, onca kadının, genç, bakımlı ve aşikâr bir güzellikle oradan oraya gidip gelen, Strauss Efendi’nin “güzel mavi tuna valsi” ile eteklerini uzun uzadıya dalgalandıran onca kadının arasında ne kadar beyhûde hissediyordum kendimi. Burhananettin Bey’in kolunda nadide ve daima gonca veren bir nebat gibi, salonun bir ucundan bir ucuna; yeknesak bir tebessümle üstelik. Uzun ve ağdalı cümleler arasına gerilmiş, rahatsız ve pek yüksek bir hamak gibi salınmaktaydı düşüncelerim; elimdeki Çin ipeği yelpazenin tatlı esintisi ile dağıtmaya çalışıyordum kederimi.
Derken sizi gördüm. Gözlerinizin beni fasılasız takibeden cazibesine kapılacağımdan ne kadar da emindiniz. Ve bir de, artık sadece sizi seveceğimden.

Mektubunuzu aldım. İstedim ki o gecenin hatırası yelpazemi, daha az evvel yüzümü ferahlatıyormuşcasına açık, kucağımda bulsunlar. (hk)


Yalnız kaldığımızda sonra sabaha karşı
Anlatığımda sana düşüncelerimi,
Kalkıp o saatte hazırlattırıp arabayı,
Nasıl unuturum Ada turu yaptığımızı,
Balkonda başbaşa çay içtiğimizi?

Penceremden çorak bir alan görünüyor.
Çay içerken onu seyrediyorum şimdi.
Duvarın hemen dibine besbelli
Hapishanenin çöpleri dökülüyor,
Her sabah yaşlı bir adam gelip eşeleniyor.

Mahkeme bu sabah sonuçlandı.
İdamım yarın.


*Roni Margulies
(Magrur Olma Padişahım)
hk., 22.4.2003

1 yorum:

dgül dedi ki...

Dünden beri defalarca, her bir sözcüğünü yeniden ve düşünerek okudum öykünüzü. O kadar duygulu ve o kadar güzel yazmışsınız ki, o anlatılan zamanlarda hissettim kendimi ve ürperdim onların zarif ve engin duygularıyla, cesaretleriyle. Yüreğinize sağlık diyorum yine...

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü