Mıııııııııııııırhaba mıııııııııııııııııııırhaba mıııııııııııııııııııııırhaba,
Artık yasemin çayı demleyecek kadar akıllandığımı söyledi cicciannem, ben de buna çok memnun oldum; zira ikide bir üstü kitap ve defterlerle dolu masasının başına oturup, bu ışıklı kutunun önünde duran siyah düğmelere parmakları ile dokunarak yaptıklarını hayranlıkla izlerken, "sira ne zaman bana gelecek?" diye merak ediyordum. Doğrusu bir aydır yaşadığım evimde yaptıklarımı, gördüklerimi, keşfettiklerimi, gezmeye gittiğimde başıma gelenleri anlatmak için sabırsızlanıyordum.
Herşeyden önce şunu bilin ki cicciannemle harika vakit geçiriyorum (beni doğuran annemle çok az birlikte olabildim, ben doğduktan bir buçuk ay sonra mahalledeki küçük insanlardan biri beni annemden ayırıp evine götürdü. Ama orada cicciannemin evine geldiğim zamanki gibi karşılanmadım, üstelik de hasta olduğum için kakamı tutamayıp yere yapıverince, evin cadısı kulağımdan tuttuğu gibi çöp bidonuna atıverdi beni. Oradan çıkmam pek kolay olmadı, bütün gün içinde hapis kaldıktan sonra gecenin bir vakti, burnunun altında kocaman kara bıyıkları olan bir insan beni ensemden tuttuğu gibi dışarı çıkardı, sonra da bidonun içindeki torbaları kocaman, çok gürültülü sarı bir devin ağzına atıverdi. Bunları görünce arkama bile bakmadan kaçtım tabii, ne olur ne olmaz.. Derken beni yine küçük insanlar gördüler, bir bahçede süt verdiler, ama hava çok soğuktu, ben tir tir titriyordum, sürekli de altıma kaçırıyordum. İşte o akşam ciciannem elinde torbalar evine gelirken, çocuklar ondan yardım istediler. O da sokakta bakılamayacağımı söyleyip, beni kucağına aldı, göğsüne bastırdı ve şimdiki evime getirdi.). Şahane yemekler yiyorum, kendime ait bir odam bile var, akşamları iyice hoplayıp zıplayıp, odadan odaya koşuşturduktan sonra ciciannemin kucağında sırtüstü yatıp uyuyorum.
İki hafta önce cicciannem beni gezmeye bile götürdü ( gezmeye giderken bir kazağı ile kundakladı beni, sonra da kabanının içine / göğsünün tam üstüne yerleştirdi, sadece başım dışarıda kaldı). Önce güzel ve çok büyük bir odaya gittik ( bizim evin salonundan bile büyüktü), orada bir sürü bitki, güzel deri koltuklar, yere kadar inen bir de pencere vardı. Ciciannem herşeyi düşünmüş, çiş kumumu / mamamı / fok balığı biçimindeki oyuncağımı da yanında götürmüştü. Oradaki insanlar beni çok sevdi, başımı okşadı, seslerini inceltip tatlı tatlı konuştular benimle.
Öğleden sonra yine sarıp sarmalanıp otomobille başka bir yere götürdü cicciannem ile arkadaşı . Orada bir sürü güleryüzlü, beyaz gömlekli genç insan vardı. Bana bir dosya açtılar, sonra bir odaya alıp oramı buramı mıncıkladılar, dişlerime / kulaklarımın içine / karnıma baktılar. İçlerinde en bilgili görünen tırnaklarımı kesti, sonra cicciannem beni oraya götüren amcanın kucağına verip, bir yere gitti. Geldiği zaman elinde bir torba vardı, torbadan çıkardıklarının hepsi benim içinmiş. Önce ağzıma bir hap koyup susuz yutturdular; derken enseme / tüylerimin arasına bir şey sürdüler / ardından da popoma iğne yaptılar. Ama ben hiç bağırmadım, huysuzluk etmedim, tırmık da atmadım. Derken tartıya koyup tarttılar, 1 kg. geldim. Beyaz gömlekli, bilgili adam benim en fazla 1.5 aylık olduğumu söyledi cicianneme. Sonra cicciannem bir de küçük deftercik çıkardı çantasından, beyaz gömlekli adam sayfalarını doldurdu tek tek. O defter benim kimliğim, pasaportum değil miymiş... Akide K. olarak kaydedildim oracıkta.
Derken o yerin içinde bir küçük mağazaya gittik; cicciannem bana pek hoş bir çanta ev aldı oradan, kapısı, tepesinde iki tane kapağı, içinde yumuşacık minderi bile var. O kocaman odaya dönerken yine de cicciannemin koynunda yolculuk ettim, ama oraya varır varmaz yeni evimin içine girip oturdum, pek rahattı doğrusu.
Beyaz gömlekli adamın verdiği ilaçlar iyi geldi bana, artık altıma kaçırmıyorum, aksırmıyorum, yemeklerimi iştahla yiyorum. Yakında yine gidecekmişiz beni mıncıkladıkları o yere, cicciannem "aşılarını olacak benim oğlum" deyip duruyor günlerdir.
Şimdilik bu kadar yeter, patilerim ağrıdı düğmelere dokunmaktan.. Karnım da acıktı. Cicciannem bir an önce gelse de oyun oynasak hem, yaz yaz nereye kadar.
Mırrrrrrrrrrrrrrrrrr, mırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr, mırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr....
AKİDE, 15.ı.2009
3 yorum:
Yaşasın tekrar beraberiz:)yazılarınızı özlemiştim hocam..
Akide'nin mektubu beni çok mutlu etti.Akide çok şanslı...
Akide'nin Bediş'ten mektup:
Sevgili Akide,
Bir yıl önce ben de senin yaşadıklarını yaşadım, beni de çok seven bir annem var artık. Onun gözünün içine bakıyorum. Ne hissediyorsa ben de aynısını hissediyorum. Eve gelsin de beni sevsin diye bütün gün bekliyorum. O yokken de kazaklarının içine girip uyuyorum. Mırrrr.. Sana benden bir pati dolusu öpücük!
Bediş..
Hoşgeldin Akide'ciğim, sefalar getirdin...
Biliyor musun, Erdem abinle birlikte okuduk öykünü ve ikimiz aynı anda bir ağladık, bir güldük minicik yaşamında başından geçenleri dinlerken, çok yaşa sen e mi...
Tamam, bazıları azıcık şanssız başlamış olabilir hayata ama, bil ki Ciccianneciğinle buluşmak senin yaşamının en büyük şansıdır, e bu durumda sana da "Ciccianneciğine şans getirmek" gibi bir görev düşüyor, öyle değil mi?... "Yaz yaz nereye kadar" demişsin ama kusura bakma artık, biz oğluşumla birlikte güzel düşünenlere, güzel yazanlara bayılırız, madem ki sen de yasemin çayı demleyebilecek kadar büyüdün -ki öykünün güzelliği bunu layıkıyla kanıtlıyor zaten-, biz artık senin de yolunu gözleriz Akideciğim, ona göre...
Bizden de sana Mırr mırrr..
Cicci anneciğine lütfen sevgi ve selamlarımızı ilet bol bol, öpüyoruz ikinizi de...
Yorum Gönder