27.4.07

karartma...


... bazı akşamlar böyle gelir gökyüzüne. izlediğim ve hatta resmini küçücük zerrecikler halinde, mekanizmasını bile bilmediğim o incecik cihazın içine kaydettiğim için, hiç çekinmeden "benim gökyüzüm" de diyebilirim aslında...

bilin ki, bazen söyledikleriniz değil de, söyleyemedikleriniz / söylemeye cesaret edemedikleriniz / söylemek isteyip de "ama" dedikleriniz yüzünden bütün yaşamınızı etkileyecek hallerle yüzleşebiliyorsunuz... işte o zaman gök'yüzünüz filan kalmıyor, yerin dibine iniyor herşey, ne ağaç / ne bulut / ne çimen / ne hüt hüt kuşu / ne de yaprakları birbirine değdiren rüzgâr, her şey ama herşey kendiliğinden ve apar topar yeraltına yığılıyorlar. ne aklınız, ne ruhunuz eriyor bu olup bitiverenlere, öylece bakıp kalıyorsunuz gidiverenlerin ardından.

bilin ki, bazen sizi duymamak için kulaklarını ve hatta dudaklarınızı okumamak için gözlerini kapatıyor seslendikleriniz. böylece söylemedikleriniz yüzünden kapatıldığınız o yeraltı ülkesinde (ki, herkesin yeraltı kendine göredir: kimisinde Black Sabbath, kimisinde Edgar, kimisinde Gencebay çalar / kimisinin pencerelerinde siyah kadife perdeler, kimisinde gazete kağıdı, bazısında mor tüller asılıdır) sizin içinizde avaz avaz bağıran cümleler yankılanırlar...

Çocukluğumun karartma gecelerinde (1974 Kıbrıs Barış Harekatı'nda) siyaha gömülen nesnelerin biçimsizleştiğini, sadece mehtap ile aydınlanan sokakları, annemin ev bitkilerinin o loş, bulanık ışıkta soluk gölgelere dönüştüğünü anımsıyorum. 33 yıl sonra çocukluğumdaki o karanlığın bu kez çevremi değil de, düşüncelerimi, heveslerimi, heyecanlarımı yavaş yavaş ele geçirdiğini hissediyorum. Bunun için ne kadar üzgünüm bilemezsiniz...

Aklımın basamaklarından ruhumun yeraltına ineceğim el yordamı ile.
Ne zaman döneceğim bilmiyorum.

hk, 27.4.2007

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yeraltına hoşgeldiniz:)
mutsuzluğun derin, loş, serin, temiz, saf ülkesine. yerüstüne ait hiçbir şeyin geçerli olmadığı bu müthiş ruhsal illegalitenin coğrafyasına. bir coğrafya ama fiziksel bir mekan değil. özgürlüğün mutsuzlukla takas edildiği, birkere değil, durmadan edildiği kusursuz acı ülkesine.
daha kusursuzu icat edilinceye kadar bütün olası mutsuzluk biçimlerinin varettiği gerçekaltı evrene.
mutsuzluğun en iyi tarafı şudur: asla mutsuzluk gibi bir riskle karşıkarşıya değilsinizdir. yeraltındasınzıdır ve daha aşağısı boşluktur. boşluğa bu kadar yakınken başka hiçbir yerde bulunamaycak bir hazzı yaşamaya başlarsınız. başlarız. sessiz, derin, çok derin,karanlık, serin. bu kadarı yetmezse daha derin daha karanlık, daha serin. muhteşem bir sessizlik. hiçbir ses o muhteşem sessizliğin yerini tutamaz. onu doğrudan deneyimleyemesek bile zihnimizde, ona ayrılmış bir yer var.
yeraltı güzeldir. saf mutsuzluk güzeldir.
orayu tanımlayacak ilk sözcük güzel sözcüğü olamaz. başka bir şey.
aşağıda "kendinize bir kimlik seçin" yazıyor. bence sorun da burada başlıyor biraz. hangi kimlik seçilirse seçilsiz kar beyazı tişörtler gibi ilk dünyayla ilk temasta karbeyazı olmaktançıkıyor.
seçmemek. yeraltında kimseye kimlik sormuyoruz. soru da. mutsuzluk yurttaşlığı bağı yeterli.
yeraltı güzeldir.

hk dedi ki...

"yeraltında kimlik sormuyoruz, soru da..", yeraltını güzel yapan bu olmalı, "sorgulanmayan mutsuzluk"!
Orada görüşmek üzere.

hk.

baharın işaretleri

Kimsesiz fotograflar albümü