1. Ertesi güne bırakılan işler: Önceden bilinip de bugüne sığdırılamayan mı?
Bugün (ve hatta yarın da belki) yapılmasa da olur, dediklerimiz mi?
Tamamlanması için birisini, başka bir şeyin gerçekleşmesini, bir eylemin bitişini gerektiren mi? Aslında yapmayı hiç istemediğimiz, ama mecbur bırakıldığımız mı?
Son anda çıkagelen, beklenmeyen ve yetiştirilemeyen mi?
Dünyanın ertesi güne bırakılan işleri, bugün yaptıklarımızdan daha mı az öncelikli?
2. Yarına bırakılan tüm işlerin, çoktan –dün olan- günün saatlerinden artık ve bu yüzden de yerini ve zamanını şaşırmış, “yersiz-yurtsuz” ve huzursuz olduklarından eminim. Zira planlı yaşayanın hergünü, önceden tasarlanmış ve kimbilir kimlere, hangi koşullara, olasılıklara göre günevinin yirmidört odası arasında paylaştırılmış işleri barındırır. Ertesi güne kalan her iş bu odaların hiç birine sığmamış, ya da her birinden atılmış; ev sahibine de başedilmesi güç bir tedirginlik kalmıştır.
“Bugün de yapamadım”, dersiniz kendi kendinize. Oysa yarının işleri bellidir zaten, onların arasına / düzeni bozmayacak bir biçimde yerleştirilmesi gerekir: Bu yüzden, yarına bırakılan / kalan her iş biraz sığıntı, diğerlerinin yanında eğretidir. Üstelik geciktirildiği için, o günün işlerinden önce düşünülmesi, bitirilmesi, unutulması isteğini taşır, bu da hep biraz sabırsız yapar, hem onu ve hem de sahibini.
3. Belki de en ürkütücü ve umarsız olan, ertesi gün gerçekleştirilse de “artık çok geç” dediğimiz işlerdir.
4. Günlerini tasarlamadan yaşayan içinse “ertesi güne bırakılan” hiçbir iş yoktur.
Yaşam –rastgele- ve kendi eserikliği içinde süregelir, telaşsızdır, huzursuzluk duymaz, endişelenmez; hergün kendinden sonraki bütün günleri de kapsar, yekpâredir. Ömür tek bir gün gibidir.
5. Bazen de ertesi güne bırakılan işin içeriğidir onu yarına bırakmamıza yol açan. Bugün yapılması aslında içtenlik ve heyecanla istenir, ama işte... ‘ama’lar işi yapması beklenenin elini kolunu bağlar, içini daraltır, istemediği halde istemediği hallere düşürür, oluruna bırakmaktan başka umarı olmasa da aklına ve yüreğine bir diken gibi batar. Belki de bu yüzden, “yarına bırakılan işler” içinde en zor olanı, sahibinin inisiyatifi ve gönüllülüğüne rağmen yapılamayandır. ‘ama’ların o acımasız ve anlayışsız engeline takılan tedirgin yürek kendince ve masum bir teselli yaratır: Zamanı henüz gelmedi, der. Zaman’ın gelmesini beklemek ise yarın’ın ne zaman olacağına dair bir meraktır. İçinde hem bitip tükenmez bir umut, hem de belirsizlikle beslenen bir umutsuzluk barındırır. -zamanı- kendiliğinden gelir ve fısıldar mı kulağına “işte şimdi!”, diye;yoksa ömrü tek bir güne dönüştürerek tuzağa mı düşürür bekleyeni, işte bunu ancak Tanrı bilir.
6. Dünyanın ertesi güne bırakılan işlerinden biriydi bu mektubu yazmak, yazdım, şimdi huzur içinde uyuyabilirim.
hk, 23.5.2003
2 yorum:
"3. Belki de en ürkütücü ve umarsız olan, ertesi gün gerçekleştirilse de “artık çok geç” dediğimiz işlerdir."
okumaya doyamadığım yazılarınız için çok teşekkürler.şans eseri bulduğum bu site ve yazılarınız hayatımdan çıkmayacak..
ben de okuduğunuz ve okumakla kalmayıp bana yazdığınız için teşekkür ederim... hk.
Yorum Gönder